Pelişin Dünyası

                                               Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Göçün toplumlara etkileri nelerdir? "          Göçün genel olarak topluma etkisi çoktur. Bu ne yazık ki olumsuz olur daha çok. Olumlu etki gittiği yere fayda sağlamak için ise olabilir. Fakat göçün yapıldığı yerde ise sıkıntılar başlar. Bu yüzden toplum geneline olumsuz etki etmesi daha fazladır.          Eskiden göçler daha farklı mıydı bilmiyorum ama şuan daha çok para yönünden göçler oluyor. Özellikle bir Avrupa'ya iş göçü artı. Bunun etkisi maddi yönden sıkıntı çeken ülkeler dışarıya fazla göç vermeye başladı. Bunun bir çözüm yolu bulunması gerekiyor ve ülkenin kendini toparlaması lazım. Yoksa bu gidiş

                    Bu tarz kitapları çok severim ve zevkle okurum. Yine onlardan birini daha okudum ve incelemeye karar verdim. Bu kitapta yok yok desem yanlış olmaz sanırım. Birçok hikâyeden esinlenmiş ve bir sürü güzel mesajlar barındırıyor. Tabi mühim olan sizin bu mesajları fark edip hayatınıza uygulamanız. Her insanın bazen hata yaptığı ya da doğru sandığı gerçekleri vardır. Bu tarz kitapları okuyunca kendinden bir şeyler bulmakta mümkündür. Bulmak ile yetinmeyip bunu değiştirmekte gerekiyor. Bunu yapabilene helal olsun o zaman.           Şimdi, kitabın detaylarını vermek istiyorum. Kitapta birçok insanın hayat hikâyesinden kesitler mevcut. Birisi sizi şaşırtırken, bir diğeri duygulandırıyor, bir başkası ise sizi güldürüyor. Kimin ne hissettirdiği değişkenlik gösteriyor. Çoğunluk acıların ve hayatın zorlukları ile dolu. Aynı zamanda bu hayata tutunma çabası da var. Bu çabayı görüp tebrik etmemek haksızlık olur. Oldukça etkilendiğim olaylar var ve yorumsuz kaldığım noktalar da old

         Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Ortalama insan sağlığı gelecekte günümüzden daha kötü mü olacak? "          Açıkçası bu soru tartışmaya açık bir konuya parmak basıyor. Gelişen teknoloji ve sistem ile daha sağlıklı olmak adına birçok yeni şeyler yapılıyor. Bu açıdan bakında sağlık noktasında iyi bir seviyeye geldiğimiz söylenebilir. Bu da ilerde daha sağlıklı bir yaşam şeklini vaat ediyor. Fakat bunun yanında bildikçe ve geliştikçe yeni tür hastalıklar da ortaya çıkmaya başladı. Yemek konusunda ilerlerken, aynı zamanda obezite hastalığı da aynı ilerlemeyi sürdürüyor. Bu biraz tehlikeli görünüyor bana. Tabi ilerde buna da bir çare bulunur ise sorun kalmayacaktır.          Teknoloj

         Sizce hangisi daha zordur? Giden mi kolayı seçip kaçmıştır ya da kalan kolaya kaçıp gitmemiştir. Hangisi olduğundan ziyade siz hangisi olurdunuz? Gitmek cesaret ister derler. Gerçekten cesaret işi midir? Yoksa da tam tersi kurtuluş ve kaçış yolu mudur? Kalana ne demeli peki? Öyle beklemesi kolayına geldiği için mi yoksa seçeneği kalmadığı için mi?          Oldukça zor ve cevaplaması kişiye ve olaya göre değişkenlik gösterir. Bana kalırsa ikisi de zordur. Giden gidince biteceğini sanır. Fakat gidince biten bir şey yok aksine onu da yanında taşır farkında değildir. Belki farkındadır da değilmiş gibi yapmaya çalışır. Artık hangisi ise ona göre davranır. Giden için de zor bir durum. Öyle kolay değildir çekip gitmek sonuçta. İnsan bunu ince hesaplar ve ondan sonra büyük kararını verir ve gider. Sonrasında ise olanlar olur. Kalan yıkılır ve elinden bir şey gelmez. Bekler öylece. Bekledikçe de zorlanır.          Bu karar alınırken insanlar iyice düşünür. Yapamayacağı yerde kalmak ist

         Ahmet Ümit'in bu kitabı kısa kısa öykü biçimindedir. İşlenen cinayetlerin her biri çok farklı şekilde ve nedenle olmuştur. Öyküler kısa olduğu için birbirinden bağımsız arada bir iki okunacak türden. Biraz basite kaçıyor desem yanlış olmaz sanırım. Yazarın başka kitaplarını okumuş biri olarak bu çok havada kaldı bana göre. Tabi kısa hikâyeler olunca normal olsa gerek. Tabi bazı suçların sonucunu kendi hayal gücümüz ile sonlandırdık.            Kitabın kahramanı Baş komiser Nevzat ile olaylar aydınlanıyor. Her olayın birbirinden bağımsız olması güzel. Aynı zamanda düşündüren hatta şaşırtan ölümler olduğu da kesin. Maalesef gerçek hayatta da bu tarz cinayetler var. Keşke buna bir diyebilseydik. Artık kimsenin canına kıyılmasa idi. Umarım bir gün azalır ve biter.           İşlenen cinayetler bazen çok fakir kesimlerde olurken bazen de çok zengin veya daha farklı noktalarda olabiliyor. Bu noktada ölüm eşit diyebiliriz. Para bile ölüme engel olamıyor maalesef. Toplamda 18 adet

         Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Daima doğruyu söylemek insan ilişkilerinde en önemli faktör müdür? "          Bu soruyu kime sorarsak soralım genel olarak cevaplar dürüstlükten yana olur. Tabi dürüstlük anlayışı ve dürüstlük kavramı herkes için aynı mıdır tartışılır. Çünkü insanlar dürüst olmak isterken bazen başka şeylerin sınırını da kaçırıyor olabilir. Bunu kişiye ve duruma göre değerlendirmekte fayda var.            Yalanı genel olarak sevmeyiz. Fakat bunu uygulama veya kullanmama konusuna gelince de sayı azalıyor. Nedeni hakkında bir fikrim yok. Fakat yalan sevmiyorsak yalan konuşmamız anlamına da geliyor. Umarım her insan önce bunu anlar. Sonra detaylar konuşulur.        

          Sevgililer Günü Hikâyesi           Sevgililer Gününü hemen herkes bilir. Peki, bu günün neden var olduğunu ya da kutlandığını bilen var mıdır? Bilmiyorsanız bunu şimdi öğrenmiş olacaksınız.          Denildiğine göre Milattan sonra 3. yüzyılda Roma İmparatoru Claudius II, ordusunu güçlendirmek, savaşları kazanmak ve askerlerinin daha aktif tutmak için onların evlenmesini yasaklamıştır. Bu da birçok askerin sevdiği kadınları bırakmak zorunda kalmalarına neden olmuştur. Amaç sevgi yerine savaş kazanmak. Ne kadar zor bir durum aslında.           Savaşa giden asker sevdiği kadına kavuşma hasreti ve özlemi ile savaşı kazanıp dönmeyi hayal ederken, sevdiği erkeği askere gönderen kadın ise onun döneceği günün hayalini kurar ve yolunu gözlermiş.          Evlilik yasağının olduğu Roma İmparatoru Claudius II döneminde, Papaz Aziz Valentina  bu yasağa uymazmış. Aksine gizli gizli birbirini seven çiftlerin nikâhlarını kıyarmış. Bu gizli nikâh törenleri bir süre devam etmiştir. Papaz bunu

         Kahramanımız Dedektif Mina daha önce böyle bir vaka ile karşılaşmamıştır. Çok korkunç bir cinayet olduğu kesin. Bunun kim ve neden yaptığı sorusu ilk akla gelendir. Bir parkın dışında sihirbaz kutusu içinde çıplak bir kadın bedeni ve kılıçlar ile delinmiş vaziyette bulunur. Bu vahşet oldukça kötü görünür. Ayrıca yapılan bir sihirbaz gösterisi değil de bir cinayettir.           Soğukkanlı bir katilin yakalanması gerekmektedir. Dedektif Mina bu cinayet soruşturmasında onlara yardımcı olması için, ünlü mentalist Vincent Walter'ın yardımına başvurur. Sihir ve illüzyon dünyasının sır perdesini ancak o aralayabilir. Aynı zamanda katilin kişiliği hakkında bilgi vermesini de sağlayabilir. Bu sayede katili daha hızlı bulma şansları olur. Tabi bu durum ekipteki diğer arkadaşlar için pek olumlu olmasa da başka seçenekleri yoktur. Soruşturmaya Vincent'i de dahil etmek zorunda kalırlar.           Cinayet soruşturmasına dahil olan Vincent çözmesi gereken bir şifre olduğunu fark eder

         Siz hiç elinizde çayı beklettiniz mi? Belki de çay bitmiştir ama farkında olmadığınız anlar olmuş mudur? Bunu bir düşünün bakalım. Böyle bir anınız var mıdır?          Şu soruyu neden sorduğuma gelirsem; sizin elinizdeki çayı unutturacak kadar keyifli olduğunuz bir sohbet veya karşınızdaki insana dalıp çayı unutturacak kadar sizi dalgın hülyalara atan birilerinin olup olmadığını öğrenmektir gayem. Sonuçta bu anlar çok az rastlanır ve böyle anlarınız varsa ne mutlu size. Daha çok olmasını dilerim.           Bir insanın çayını unutacak kadar sohbetine dalmış olması güzel bir şeydir. Keyifli anlarda elindeki bardağın varlığını bile unutabiliyor insan. Özellikle sevdiğin biri ile oturup daldığın hülyalarda çayın elinde soğumuş mu bitmiş mi fark etmezsin. Ne güzel ki sana bunu yaptıran biri var karşında. Birde olmayan kısım var malum. Olmayan içinde olmasını temenni ederim.           Sohbetlerimizin vazgeçilmez parçası olan çayı keyifle içmenin tadı başkadır. Özellikle muhabbetin d

         Martin Eden kitabı okumayı düşündüğüm ama bir türlü okuyamadığım bir kitaptır. Sonunda okuduğum için mutluyum. Adını çok duymuştum. Açıkçası duyduğumdan biraz farklı karşıladı beni. Tabi beğenerek okuduğumu itiraf etmeliyim. Oldukça akıcı ve sürükleyici bir dili var. Sıkılmadan okunan bir kitap dersem yanlış olmaz sanırım.           Kitapta kahramanımız Martin Eden'in yaşadıklarını anlatmış. Yaşamının en önemli ve değişime başladığı yıllar dersek yanlış olmaz sanırım. Martin, yaşadığı dönemin ve toplumsal sınıflandırmanın olduğu ortamı ele alıyor. Yazar kitapta sanırım toplumsal sınıflandırmanın yanında zihniyet farkını da göz önüne koymuş. Gerçekten oldukça şaşırdığım noktalar oldu. Özellikle Martin'nin hayal ettiği ile gerçeklerin daha farklı olduğunun farkına varması beni üzdü. Yani neden bunlar oluyor diye sorgulamadım değil. Kitap sonunda o hayal kırıklığını bizzat yaşadım desem yalan olmaz.           Kitabın hoşuma giden bir diğer kısmı yazarında da yaşadığı benz

         Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Alışveriş merkezlerine alışverişe mi gidiyoruz, zaman geçirmeye mi? "          Bana kalırsa ikisi içinde gidiyoruz. Hatta son dönemde zaman geçirmeye daha çok gidiyoruz desem doğru olur. Çünkü hayat pahalı olmaya başladı ve alım gücü düştü. Bu nedenle de alışverişe gitmek yerine bakınıp gelmek daha çok oluyor.           Alışveriş merkezleri daha çok sosyalleşmek veya arkadaşlar ile görüşmek için bir mekân oldu. Zamanla da buraların yapısı değişti. Daha çok insan çekmek ve yeme ve içmeye odaklamaya başladı. Kıyafet içinde muhakkak gelen giden olur ama yemek yiyenlerin sayısı daha fazladır. Ya da oturup bir soluklanmak isteyenler daha çoktur.      

         Kibirli İnsan Kimdir?          Bu soruya eminim birçok cevap bulunur. Kendini beğenmiş, kendisinden başka birisine sevgi ve saygısı olmayan insan dersek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Çünkü bu tür insanlar kendisinden başka kimseyi önemsemez ve ciddiye almazlar. Tabi şöyle bir gerçeği de unutmamak gerekir ki kibirli insanları kimse sevmez ve kimse saygı duymaz. Her ne kadar onlar farklı olduğunu düşünseler bile. Kendilerini kandırmaktan başka yaptıkları bir şey yoktur.           Kibirli bir insanı uzaktan tanımak çok mümkün. Eğer ki bir ortamda iken kişi kendinden başka birini beğenmeyip ve kimseye saygı duymuyor ve sürekli olarak kendinden bahsediyor ise o kişi kibirli biridir. Aman uzak durun derim. Malum bu tür insanlardan size bir fayda gelmez. Aksine sizden alıp götürür. Sizde bunun farkına varmazsınız.          İnsanlar arasında etkileşim ve iletişim önemli bir şeydir. Her zaman ihtiyaç duyduğumuz bir durumdur. Tabi bize yakın olan ve bizi anlayan insanları etrafımızda