Pelişin Dünyası

         Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Alışveriş, iş, iletişim, her şey internet üzerinden, artık yüz yüze kavramı kalmadı. Bu iyi bir şey mi? "          Bu haftaki konu oldukça güzel. Bana kalırsa güzel bir şey değil. Hatta kötü olmaya başladı diyebilirim. Evet, arada olumlu yönleri yok diyemem ama çoğunluk olarak bizi daha az hareket etmeye ve tembel bireylere itmeye daha çok neden oluyor.           Özellikle alışveriş veya birilerini görme durumu olmadan internet üzerinden bunu halletmek işimizi kolaylaştırıyor. Özlediğimiz birinin sesini veya görüntüsünü gördükten sonra ona uğramak veya beraber bir şeyler yapma fikri daha çok erteleniyor. İnsanlar arasındaki görüşme olayını azalttı

          İnsanlar neden anlaşmaz? Kişiler birbirini dinlemediği için mi yoksa başka nedenler mi etkilidir? Bu oldukça karışık bir durum sanırım. Anlaşmazlığa giriş yapmadan önce kelime manası olarak; ''İki ya da daha çok tarafın karşılaşan düşünce ve amaçları arasındaki uyuşmama durumu, uyuşmazlık.'' olarak belirtilir.           Anlaşmazlığın kelime anlamından da anlaşıldığı üzere sorunlar böyle çıkıyor. İnsanların aralarındaki en büyük anlaşmazlık düşünce ve fikir farklılığıdır. Aslında bu iyi bir şeye kullanılıp ortak bir payda da buluşmak varken tam tersi insanlar kılıç niyetine bu düşünleri veya fikirleri birbirine karşı kullanıyor. Bu da daha çok tartışmaya ve daha çok kavgaya neden oluyor.           Bu tür anlaşmazlıklar en çok iş yerlerinde görülüyor. Nedeni çok basittir. Her insan kendisinin daha çok çalıştığını düşünürken karşısındaki insanın az çalıştığından şikâyetçi olur. Tabi bu genel olarak en fazla savunulan düşüncedir. Daha farklı düşünceler de olabilir

Fjällbacka Serisi 2           İsveçli yazarın polisiye türde yazdığı ilk kitabının devamıdır. Seri kitap olduğu için ve ilgimi çektiğinden devam ettim. Bu kitap ilkine göre daha başarılı diyebilirim. Yazarın kendini geliştiriyor olması güzel. Aynı zamanda daha dikkat çekiyor. Buz Prenses' indeki karakterlerin devamı var. Polis memuru Patrik ve eşi Erica ile güzel bir deneyim olmuş. Hatta bu karakterler ikinci kitapta evlenmiş ve de Erica hamiledir.           Kitapta başlangıçta küçük bir çocuğun  Fjällbacka'nın tarihi bölgesinde Kungsklyftan Yarığı'nda genç bir kadın cesedi bulması ile başlar. Polisler cesedi incelemek içi geldiğinde cesedin altında başka kemiklerinde yer aldığını görürler. Bu kemiklerin nerden ve nasıl geldiği konusu şüphelidir. Aynı zamanda eski bir olaya işaret etmektedir. Cesedin bulunduğu zamanda Patrik yıllık izindedir. Ancak bu cesetten sonra iznini yarıda bırakmak zorunda kalır.           Cesedin kime ait olduğu araştırılırken aynı zamanda yanında b

         İnsanların bazen sınır tanımadıklarını biliriz. Yani bir kişinin özel hayatına sınırsız dahil olma hakkını kim alıyor da her şeyi sorma ya da her konuda yorum yapma hakkına sahip oluyor. Bunu bazen anlamıyorum. Daha doğrusu her soruyu soran insanı da anlamış değilim. Hani yakın arkadaş veya dost olsa sorunun da bir sınırı olur diye düşünüyorum. Bazı sorular herkese sorulmaz. Hatta sorulmamalıdır.           Bu konuda yazmak istememim sebebi insanların bazen sınırını bilmiyor olmasından. Geçenlerde denk geldiğim bir olay oldu. Hiç sorulmayacak bir soru yanımda soruldu ve bende duydum. Soru karşısında ben bu kadar etkilendi isem soruyu bizzat duyan kişinin içinden neler geçti kim bilir? O zaman da soru soran kişiye baktım ''Bunu sorman gerekmezdi.'' diye. Yani bazı şeyleri öğrenmek adına her şeyi sorma hakkını kendimizde görebiliriz. Fakat bu mümkün değildir. Özel diye bir şeyin var olduğunu unutmamak gerekiyor.           Bazı insanlar sınır bilmez! Bir insanın öz

         Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Ölümle burun buruna olduğunuz bir anda normal koşullarda asla yapmam dediğiniz bir şeyi yapar mısınız? Hayatta kalmak için ölmüş bir insanı parçalayıp yiyebilir misiniz? Hayatta kalma içgüdünüz ağır basar mı yoksa ben insanlığımı (nedir insanlık?) kaybetmeden ölmeyi yeğlerim mi dersiniz? "          Bu haftaki konunun ilginç olması dikkatimi çekti öncelikle. Tabi aynı zamanda çok güzel bir konu olduğu da aşikar. Ağır ve de öyle hemen verilen bir cevap olmaması gerekiyor. Ki cevaplamak için de bir yaşanmışlık gerekiyor. Yoksa biraz basit cevap olur. Daha doğrusu net bir cevap olmaz.           Bana kalırsa genel olarak hayata asla dememek gerekiyor.

        Yazarın en büyük eseri olarak bilenen Gazap Üzümleri Pulitzer ödülünü almıştır. İl yayımlanma tarihi 1939 olmak ile birlikte birçok tartışmaya da neden olmuş bir kitaptır. Tüm dünyanın etkilendiği ''Büyük Buhran'' döneminde, tarımın kapitalistleşmesi ve krizler yüzünden yoksullaşan insanların ayakta kalma mücadelesinin anlatıldığı bu kitabı eminim sizde çok beğeneceksiniz.           Kitapta açlık, sefalet ve zorbalık yüzünden evlerini terk edip yollara düşmek zorunda kalan binlerce işçi ailesinden birini anlatıyor. Onların yaşadıklarını tek tek okumak insanı etkiliyor. Söylenecek söz bulamıyor bazen insan. Kapitalizmi sonuna kadar eleştiren bir kitap olduğu kesin. Oldukça başarılı bir başyapıt. Okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum.           Kitapta Joad ailesini konu almaktadır. Onların yaşadıklarını en ince detayına kadar paylaşıyor. Başlangıçta Tom Joad dört yıl önce işlediği bir cinayet suçundan şartlı tahliye edilip ailesinin yanına gitmesi ile başl

         Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Geleneksel kültürü korumak önemli midir? "          Bana kalırsa önemlidir. Çünkü insan zaman içerisinde edindiği kültürü yaşamak istediği gibi yaşatmak ister. Bu yüzden gelenekselleşir. Bunu da ancak kültürü koruyup ilerdeki nesle aktarmak ile mümkündür.           Hayatta olduğumuz müddetçe yeni şeyler görürüz. Aynı zamanda sürekli tekrar ettiğimiz şeyler de olur. Bunlar zaman içerisinde kültürümüz olup çıkar karşımıza. Bu kültürü de hayatımızda olan insanlara gösterip onların da kültürümüzü devam etmelerini isteriz. Bu da alışkanlık ve değerleri koruma gayemizden dolayıdır.          Aynı zamanda geleneksel kültürü korumak gerektiğine inanıyorum.

         Yukardaki görseli görünce dikkatimi çekti ve ne demek istediğine bakmak istedim. Görselde görüldüğü gibi adamın altında bir çukur ve çukurda bir yılan olduğu görülüyor. Tabi adam bunu bilmiyor ve görmüyor. Aynı zamanda kadında adamın üstünde koca bir taşın olduğunu görmüyor. Haliyle görmeyince de fikirleri biraz önyargılı oluyor.          Kadının aklından geçen şudur: ''Düşeceğimi görüyor adam ve tırmanmak istesem de yılan beni ısırıyor. Adam neden daha kuvvetli beni yukarı doğru çekmiyor.'' diye.           Adamın aklından geçenler ise: ''Çok acı çekiyorum! Üzerimde kocaman bir taş var. Kadın neden biraz daha fazla tırmanmaya çalışmıyor.'' diye.           Aslında bakınca iki tarafta haklı görülür. Sonuçta ikisinin de çok zor durumda olduğu kesin. Tabi ikisi bunu görmediği için baskı altında olan kişinin sadece kendisi olarak düşünmesi bundandır. Bu doğru bir düşünce biçimi değildir. Bunu belirtmek isterim öncelikle. Sonuçta ne olursa olsun olayı

         Ağaç Ev Sohbetleri,  her hafta bir sohbet konusu belirlenip o konu hakkında duygu ve düşüncelerinizi yazıyorsunuz. Sizde bir blog yazarı olarak bu etkinliğe katılmak isterseniz, haftalık konular hakkında yazarak veya haftalık bir konu belirleyerek dahil olmanız yeterlidir.           Bu haftanın konusuna gelirsek;           "Geçen yıllar, duygu, düşünce ve fikirlerinize nasıl bir değişim yarattı? Kişiliğinize, kimliğinizde yükselen veya alçalan değerler, kazançlarınız, kayıplarınız neler oldu? "          İnsan yaşamı boyunca hayatında bir sürü değişkenlik söz konusu olur. Her yaş ile yeni deneyimler elde ettiği gibi bazı kayıplara da neden olur. Bu hepimiz için geçerli bir durumdur. Sadece kazanarak ilerlemenin mümkün olmadığını zaman içerisinde öğreniyoruz. Aynı zamanda sadece kaybetmemiz de mümkün değildir. Çünkü her kaybedişte bir anlam ve mana vardır. Tabi bu kaçmamaktadır marifet.           Hayatımız değiştikçe bakış açımızda değişiyor. Önceden güzel gördüğümüz ş

         İlişkilerde mesafenin çok önemli olduğuna inanan biriyimdir. Uzak mesafe ilişkisini de çok doğru bulmuyorum. Daha doğrusu samimi bulmuyorum desem daha doğru olur. Düşünsenize yakınızda istersiniz ama yok. Uzaktan telefondan ya da başka şekilde iletişim kurulsa bile yanındaymış gibi hissettirmez. Belki bana katılmayanız vardır bu konuda onlara da saygı duyuyorum. Fakat benim kas ettiğim hangi ilişki olursa olsun yakın mesafe iyidir.           Bugün ailesinden uzakta yaşayan nice insan vardır. Evet, sorsanız bir telefon kadar uzağınızdadır. Ama istediğiniz an ve vakitte yanınızda olabilirler mi? Önemli olan o andır işte. İstersiniz ama yoktur. Var ama yok desek daha doğru olur. Bu da uzak mesafe ilişkisine olan bağlılığımı daha da azaltıyor. Birde bunun gönül kısmı var. Gönülden gönle bağlanmak ve aşkın sınır tanımadığı muhabbeti vardır. Tamam, aşk sınır tanımaz katılıyorum. Hiç bir mesafeyi dinlemez ve aşar buda doğru. Ama istediğinizde yanınızda olacak biri lazım hayatınızda.

           Küstüm çiçeği oldukça güzel ve dikkatimi çeken bir bitkidir. Hatta biraz da özel diyebilirim. Hassas yapraklara sahiptir. Dokunulduklarında ya da sarsıldıklarında hemen içe doğru katlanır ve bir kaç dakika sonra yeniden açarlar. Ne kadar ilginç değil mi? Hatta çoğu insan bunu merak ettiği için bu bitkiyi alır ve besler. Oldukça dikkat çektiği konusunda katılıyorum. Hassas bir bitki sonuçta.           Küstüm çiçeğini anlıyoruz. Peki, küsen insanları anlıyor muyuz? İnsanlar neden küser diye hiç düşündünüz mü? Küsmek; darılmak, gücenip yüz çevirmek, konuşmayı kesmek ve ilişkiyi kesmek anlamında tanımlanır. Bizce de bu mudur? Yani bir insan neden küser ya da siz neden küsersiniz? Bu soruyu biraz düşünelim.           Bir insanın küsmesi aslında dikkat çekmek için bir uğraş yoludur. Daha doğrusu bir çabadır. Ben buradayım ve aslında gitmedim sadece benim farkıma var ve bana değer ver lütfen demektir. Belki de bak kızdım sana konuşmuyorum şuan ama bir yere de gitmiyorum gel barışma

Blossom Street Serisi 1          Kitabın konusu dört kadının hayat hikâyesini anlatıyor. Birbirinden tamamen farklı dört güçlü kadın dersek daha doğru olur sanırım. Hayatları ve kişilikleri ne kadar farklı olsa da acıları ortak olabiliyor. Önemli olan bunun farkında olmak ve beraber bunları atlatmaktır. Daha doğrusu birlikte bu acıların üstesinden gelmek daha doğru olur.           Kitapta dört ana karakter var. Her birinin hikâyesi başka. Birbirini başta tanımayan bu dört kadın zaman içinde tanışıp çok iyi dostlukların kurulmasına izin veriyorlar. Dostluğun ve arkadaşlığın ne kadar önemli olduğunu kitap ile birlikte tekrar öğreniyor insan. İnsanın insana iyi geldiği gerçeğini de unutmamak lazım. Bizi anlayan birileri ile tanışmak ve sıkıntıların üstesinden gelmek için destek olmalarını hissetmek kadar güzel bir şey yok sanırım. Bunu kitabı okuduğumuzda daha iyi anlıyoruz.           Dostluğun ve arkadaşlığın önemi üzerinde duran ve bunun etkilerini detaylı bir şekilde anlatıyor. Oldukça