Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat - Stefan Zweig (Kitap)

Zweig bu novellası’nda bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera’sını seçen Zweig, 1920’li yılların sonlarında Avrupa’nın “kibar” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker.

        Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, Monte Carlo’da bir gece, intiharın eşiğindeki başarısız bir diplomatla karşılaşan kadının toplamdaki bir gününü anlatır. Ancak söz konusu zaman aralığı, kadının hayatının en heyecanlı ama sonu hayal kırıklığı ile biten en korkunç günüdür. 
        Özgürlüğünü ilan ederek tutkularının peşinden giden bu kadının hikâyesi, 1920'li yılların sonlarında Avrupa’nın “aristokrat” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla da dikkat çeker. 
        Zweig, olağanüstü gözlem yeteneği ve güçlü cümleleri ile bir kadının kalbinin derinliklerine inerek, aşk ve tutku kavramlarını yeniden sorgulatıyor.
            Kitabın arkasında yazan yazı bu bir kaç cümledir. Bu cümleler ile de insanın dikkatini çeken bir kitap olduğunu gösteriyor. Ki yazar Stefan Zweig olunca detaylı inceleme yaparak yazdığını bilmekte gerekir. Kitabın konusu bir kadının yaşamı üzerine geçen 24 (yirmi dört) saatini ele alıyor. Bu zaman diliminde neler olabileceğini tahmin edemezsiniz. Her şey olabilir. Kısa gibi görünen fakat detaya inince ne kadar da uzun bir zaman dilimi olduğunu anlıyoruz. Şimdi kitabımıza dönelim.         Kitap başlangıcı olarak bir otelde olur. Riviera'da otelde kalan kişinin başından geçen bir olayı anlatması ile başlar. Monte Carlo'da gününü kumar oynayarak geçiren otel sakinleri, Henriette adlı bir kadının kayıp olması ile herkes arayışa başlar. Evli ve iki çocuk sahibi olan Henriette'nin nerede olduğu bilinmez. Fakat sonra acı gerçeği kocası anlar. Henriette kayıp değil de onu terk etmiştir. Henriette otele gelen yakışıklı ve genç adamın büyüsüne kapılarak onunla birlikte ortadan kaybolmuştur. Otelde konaklayanlar bu konu hakkında fikirlerini söylemiştir. Herkes kendi ahlak anlayışları çerçevesinde Henriette'yi yargılar ve yerden yere vururlar. Tek onu savunan kişi olayı anlatan kişidir. Henriette'yi sonuna kadar savunan ve haklı sebepleri olduğunu iddia eden kahramanımız bu sayede Mrs C. isimli bir kadının dikkatini çeker.        Kahramanımız bir erkek olarak kadını savunurken etrafındaki kadınlar hem cinsini yerden yere vurmak ile kalmaz sonuna kadar haksız olduğunu savunurlar. Kahramanımız bir kadın böyle bir şey yaptığı için kötü bir kadın olamayacağını söyler. Belki de kadını anlamadan, duygularını ve düşüncelerini bilmeden hemen yargılamamamız gerektiğini savunur.        Mrs C. bu genç adamın düşüncesini çok beğenir ve onunla muhakkak konuşması gerektiği bir konu olduğunu söyler. Kahramanımız otelden ayrılmadan önce, Mrs C. ona kendi hikâyesini anlatmak ister. Kahramanımız kabul eder ve 65 yaşındaki Mrs C.'nin akşam odasına davet edilir.         Mrs C. 24 yıl önce başından geçen bir olayı anlatmaya başlar. Kumar masasında her şeyini kaybeden ve intihar eşiğine gelmiş bir genç adamdan bahseder. Bu genç adamın hayatını kurtarmak adına yaptığı bütün her şeyi detaylı anlatmaya çalışır. Başlangıçta niyetinin sadece bu genç adamı kurtarmak olduğunu ve bunu hiç unutmamasını ister. O zamanlar eşini kaybedeli 2 yıl olduğunu ve aşka, sevgiye zaman ayırmak gibi bir düşüncesinin olmadığını söyler. Ama bu genç adamı kurtarmak isterken umduğu gibi gitmez bazı şeyler.         Yağmur altında oturan gence yaklaşıp onu bir otel odasına yerleştirir. Ona bilet keseceğini ve eve gitmesini söyler. Ama genç adam onu elinden tutar ve otele birlikte girerler. O gece Mrs C. ile genç adam birlikte geçirir. Fakat geceye dair o kısmı anlatmaz. Mrs C. sabah uyanınca yanında yarı çıplak adamı gördüğünde şok olur ve neler olduğunu anlamaya çalışır. Dün geceyi düşünür ve kendine çok kızar. Ses çıkarmadan oradan ayrılmak üzere hareket eder. Ama son anda bu genç adamın yüzüne bakmadan gidemeyeceğini anlar. Yüzüne bakarken bir ses mi olur ne genç adam uyanır ve oda aynı şaşkınlığı yaşar. Daha konuşmadan Mrs C. çıkacağını ve bir kaç saat sonra kumarhanenin karşısında görüşmek üzere hemen odadan ayrılır. Oteline gelip kendine gelmeye çalışır.         Sonra tekrar kumarhanenin önüne gider ve genç adamı görür. Araba tutup birlikte binerler. Araba da iken ilerleyen manzara eşliğinde konuşmaya başlarlar. Genç adam kumar hikâyesini anlatır. Genç adamın yavaş yavaş kendini iyi hissettiğini ve dine bağlı olduğunu öğrenir. Arabacıyı durdurup köydeki küçük kiliseye götürür onu ve orada bu kumar alışkanlığını bırakması için yemin etmesini ister. Genç adam kadının dediğini yapar. Sonrada kadını karşısına çıkardığı için dua eder ve kadının elini tutup öper. Kendini tuhaf hisseden Mrs C. mutludur. Kiliseden ayrılıp tekrar arabaya binerler.         Araba hareket ettikçe ve ilerledikçe havanın güzelliği ve manzaranın etkisi onları da etkiler. Kadın genç adamdan etkilenmeye ve ona karşı farklı şeyler hissetmeye başladığını anlar. Fakat yapacağı bir şey yoktur. Birazdan ondan ayrılması gerekir ve bir arkadaş toplantısına gitmek zorundadır. Ama saat 7 gibi onu garda karşılayıp vedalaşmak üzere ayrılır. 
Fransız Rivierası, Fransa'nın Akdeniz kıyısının bir bölümüne verilen addır. Türkçeye İngilizceden gelen French Riviera sözüyle bilinen bu kıyı, Fransızcadaki adını şair Stéphen Liégeard'ın 1887'de La Côte d’Azur adıyla yayınlanan bir kitabından almaktadır.

        Mrs C. otele gelince kendini çok kötü hisseder. Nasıl ayrılacağını düşünür. Ama bu düşünceleri bir yana bırakıp arkadaşlarının yanına gider ve biraz olsun düşüncelerinden uzaklaşmış olur. Derken aklına o gelir ve onunla olmak ve o genç adamı hiç bırakmak istemediğinin farkına varır. Arkadaşları arasında iken kuzeni onun iyi görünmediğini söyler. O da bunu fırsat bilip başının ağrıdığını ve otele gidip dinlenmek istediğini söyler. Bu sayede erkenden otele varır ve eşyalarını toplayıp genç adamın yanına gitmeyi kararlaştırır. Vedalaşmak üzere iken koluna girip onunla istediği yere gideceğinin hayalini kurar. Evini çocuklarını ve hayatına dair her şeyi onun için feda edeceğini hisseder. Bir anda böyle hissetmesi ona tuhaf gelse de gözü hiç bir şey görmez ve çıkmak üzere hazırlanır. Tam otelden ayrılacağı zaman kuzeni gelir ve onu ayrılacağını görünce şaşırır. Onu merak ettiği için geldiğini söyler. Mrs C. bir anda kendini kötü hisseder ve nasıl gideceğini bilemez. Nabzı artar ve kötü görünür. Kuzeni ona yardımcı olmak ister yanına oturtur ve kolonya döker eline. Oturdukça kendini kötü hisseder ama elinden bir şey de gelmez. Derken zamanın farkına varır. Saat 7'yi 25 geçiyor. Genç adamın treninin kalmasına 10 dakika vardır ve hiç bir açıklama yapmadan gitmesi gerektiğini söyler kuzenine. Hemen gara gider ama geçiş yapması için bilet alması gerekir. Fakat bilet alsa bile, tren hareket eder ve geç kaldığının farkına varır. Ne yapacağını bilmez halde eşyalarını emanete verir. Sonra oradan ayrılıp genç adamın daha dün gördüğü yere yani kumarhaneye gider. Onun hayalini tekrar yaşatmak adına olduğu masaya doğru ilerler. Derken bir an şaşkına uğrar. Önce hayal gördüğünü sanır ama sonra gerçek olduğunun farkına varır. Hemen genç adamın yanına gider ve burada ne işi olduğunu sorar ama adamın aklı yine kumardadır. Elindeki bütün parayı yine kumara harcama niyetindedir. Kadın tekrar sarsar onu ve yeminini hatırlatır. Adam bozulur son oyun deyip bırakır. Ama tekrar kaybedince daha öfkelenir ve kadını suçlamaya ve onu kovmaya çalışır. Uğursuz olduğunu dile geitir. Herkes onlara bakar. Mrs C. neye uğradığını bilmez ve oyunu yöneten kişi de onu uyarır. İçine düştüğü durumu görünce ne kadar kızar genç adama. Sonra hemen yanında biten kuzenini görünce daha da kötü olur ve hemen orayı terk eder.        Kendine kızmaya başlar. Daha bir kaç saat önce bu adam için bütün hayatındaki insanlardan vazgeçtiğini ve bunu yapmak üzere olduğunu düşünür. Bu adama hiç değmediğini, adamın onu hiç fark etmediğini ve onu küçük düşürdüğünü unutamaz ve ona çok kızar. Bu kızgınlık ile buradan ayrılması gerektiğini ve bir daha gelmeyeceğini söyler.             Gara gider ve 2 gün boyunca yolculuk yapar. En sonunda oğlunun evine gider. Oğlu onun süpriz gelişine şaşırır. Anesini öpmek ister ama o kendini lekelenmiş hisseder ve buna izin vermez. Banyo yapması gerektiğini düşünür. Banyoya gider su ile birlikte temizleneceğini düşünür. Uzun süre banyoda kalır.        Aradan geçen uzun bir zaman sonra o genç adamın bir tanıdığı ile denk gelir ve onun intihar ettiğini duyar. Ama Mrs C. bu genç adama hiç üzülmez aksine sevinir. Artık onunla ilgili hikayede onunla birlikte öldüğünü düşünür. 24 yıl yıl boyunca bu olayı kimseye anlatmadığını ve anlatmayı düşünmediğini söyler. Ta ki otelde olan olaya kadar. Çünkü bu yaşanan Henriette olayı da biraz kendini anlatır. Genç adamın yargılamadan savunması da ona hikâyesini anlatmasını sağlar. Hikaye böylelikle biter. Kahramanın cevap vermesini de istemez. Fakat kahramanımız kadına karşı inanılmaz saygı duyar. Ancak bunu ifade edecek bir cümle bulamaz ve sadece ona saygıyla bakar. 
    
       Şimdi kitabı okuyunca şunu anlıyorsun. Bir insanı yargılamadan önce o kişinin içindeki dünyayı bilmen gerektiğini ve yaşadıklarını da hesaba katman gerektiğini görüyorsun. Kadının kötü bir kadın olmadığını ve aslında niyetinin ne kadar iyi olduğunu ama olayların ilerlemesinden değiştiğini ve duygularını etkilediğini, kısa zaman içinde adama âşık olduğunu görüyorsun. Bu konuda kadını yargılama ya da kızma hakkına sahip değiliz. Ne kadar güzel anlatmış. Kısa zaman içinde aşk ve sevginin olabileceğini ve bir anda her şeyden vazgeçebileceğini gösteriyor bize. Tabi değen birisi için olması daha güzel olurdu.
        Birde kötü alışkanlıklar üzerine de durulması kitabın önemini artırıyor. Kumarın ne kadar kötü olduğunu ve alışınca bırakılmadığını gösteriyor. Umarım böyle kötü alışkanlıklarımız olmaz. Kitabı tavsiye ederim. Okunması gereken bir kitap. İyi okumalar dilerim. 😉🌺
 

      Kitaptan birkaç alıntı

        Şahsen ben insanları yargılamak yerine, onları anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.    
        Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnızız.
        Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır.
        Yeniden başlamak için çok yorgunum, çok usandım.
        Yalnızlık korkunç bir işkenceydi.    
        Uğruna bütün hayatımı bir kenara atmaya hazır olduğum bir insan için, elinin tersiyle kovalayacağı bir sinek kadar değerim yoktu.    
        Her şeyi öyle doğal, öyle büyük bir heyecanla anlatıyordu ki yaptıkları bir rezaletten çok geçirdiği bir nöbetin, bir hastalığın hikâyesi gibiydi.
        Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.
        Bir arzudur insanları aşağı çeken.
        İnsanların çoğu sınırlı bir hayal gücüne sahiptir.
        İnsan bir kez olsun, bir an olsun aptalca davransa ne olur?    
        Neden inkâr edeyim ki, o bakışlara karşı koyamadım…
        Değerli olan her zaman gerçeğin yarısı değil, tamamıdır.
        Yarım yamalak bir gerçeğin hiçbir değeri yoktur, asıl önemli olan bütünsel gerçeklerdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221