Eylül - Mehmet Rauf (Kitap)
Kitap konu olarak aşk üçgenini anlatır. Konu derin ve anlamlı olmak ile birlikte bir o kadar da ağır. Hangi taraftan hangi yönden okuyup karar vereceğini bilemiyor insan. İlk psikolojik roman olarak da bilinen bir kitap olduğunu da görünce haliyle kitabın etkisi de oldukça fazla oluyor. Çok severek ve beğenerek okuduğumu söylemek isterim öncelikle. Kitap sizi kasmıyor aksine içine çekiyor. Hatta empati kurmanızı sağlıyor. Tabi bu empati sonucu bize bağlı sanırım. 😊 Kime daha çok hak verdiğimizi ise belki de bulunduğumuz konum ve zamanda belirler. Yaşadığımız hayatlarda elbette ki bir başka etken. Umarım bu etkenler her ne olursa sonuç sizin için güzel olmuştur.
Kitap kahramanlarından Suad baş kahraman kadın olarak karşımıza çıkıyor. Eşi Süreyya ile 5 (beş) yıllık güzel bir evlilikleri vardır. Fakat Süreyya'nın kuzeni olan Necip'in aile ile daha sık görüşmesi, bu evliliğin güzel yönünü düşündürmeyle birlikte değiştirmeye de başlamıştır.
Süreyya, eşi Suad ile birlikte babasının İstanbul Bakırköy'deki şehre uzak bir yerde olan bağ evinde konakta oturmaktadır. Fakat oturduğu bağ evini hiç sevmemekle birlikte zorla kalma durumu vardır. Elinde olsa bir dakika orada kalmak istemez. Başka çaresi olmadığı için orada kalmaya devam etmektedir. Yaşadığı bu hayattan hiç memnun değildir. Sürekli başka hayalleri vardır. O daha çok denize yakın sahil bir kesimde yaşamanın arzusunu duymaktadır. Babasının onun üzerindeki otorite ve baskısı da bunu istemesini daha çok etkiliyor. Babasından dolayı her yaz bağ evine gelirler ve sıkıntılı günler devam eder.
Suad, yoksulluk içinde büyüdüğü için bu durum onun için çok zor görünmez. Aksine hayatından memnundur. Çok şey istemez ailesi ile mutlu yaşamayı her şeye tercih eder. Süreyya'nın aksine az ile yetinmeyi bilir. Süreyya ile 5 (beş) yıllık evlilikleri boyunca ondan farklı olduğunu zamanla anlamıştır. İkisi arasındaki zevkler çok farklıdır. Suad müziği ne kadar seviyor ise Süreyya bir o kadar nefret ediyor. Suad denizi çok sevmeyip aramaz iken Süreyya denize aşıktır. Tabi bunu evlikleri boyunca anlamamış son dönemlerde anlamaya başlamıştır.
Necip, aile tarafından sevilen bir akrabadır. Sık sık aileye ziyaret etmesi aile için mutluluk kaynağıdır. Süreyya'nın kardeşi Hacer, Necip ile eğlenmeyi çok sever. Sürekli onunla gezmek tozmak ister. Evli olup kocası olan Fatin ile birlikte bunları yapmak istemez iken Necip ile mutludur. İlk zamanlarda Necip bu eğlencelere takılır iken daha sonra bunlardan hoşlanmaz olur. Evin gelini olan Suad'ı tanıdıkça ona saygı duyması ile birlikte ona hayranlık duyması artar. Beklenmedik tepkiler veren Suad'a karşı elinde olmadan başka hisler hissetmeye başlar.
Süreyya karısını alıp rahat edebilecekleri bir yalıya götürmek ister fakat bunun için maddi olarak hiç uygun değildir. Bu durumun onu ne kadar üzdüğünü gören Suad daha fazla dayanamayıp babasına bir mektup yazar. Mektubu alan babası ona para yollar. Ondan gelen parayı eşi Süreyya'ya verip bu para ile boğazda bir yalı kiralamasını ister. Süreyya buna çok sevinir ve hemen boğazda güzel bir yerde bir yalı kiralar. Kiraladıktan hemen sonra da yalıya taşınmaya karar verirler. Ailesi bu konudan dolayı çok mutlu olmasa da bir şey demezler.
Yalıya taşındıktan sonra, hem akrabaları olan hem de yakın dostları olan Necip sık sık onları ziyarete gelir. Sandal gezintileri, yelken açma ve balık tutma işleri Süreyya'nın çok sevdiği aktivitelerdir. Bunlardan vazgeçmeyi de hiç düşünmez. O bunlar ile uğraşır iken Suad ve Necip ise piyano ile zaman geçirirler. Suad gibi Necip'te müziği çok sever. Bu konuda Suad'a da tam destek verir. Ona tanınmış bütün operaları getirip beraber çalıp söylemeye çalışırlar. Birlikte zaman geçirmeleri ikisi içinde çok iyi gelir. Necip Suad'a farklı şeyler de hissetmeye başlar. Tabi bunu belli edemez ve hissettiği duyguların doğru olmadığını ve ondan kaçması gerektiğini düşünür. Yalıdan gidip gelmemek için uğraşır, fakat gel gör ki yine ayakları onu yalıya götürür. Kendini Suad'ın etkisinden bir türlü alamaz. Ona da açılamaz. Başlangıçta bunun farkında olmayan Suad, ilk zamanlar onunla geçirdiği zamanlarda ona karşı sevgi ve özlemini dostluğuna yorar. Onu özlemeyi normal bulur. Çok sonradan bunun hissettiği şeyin başka duygu olduğunu anlar.
Necip Suad'a karşı derin bir aşkla sevdiğine kanaat getirir. Önceleri bu duygudan kurtulacağını düşünse de bu aşk onu esir alır ve onu çaresizlik içinde bırakır. Necip ve Suad'ın birbirini sevdiklerini anladıktan sonra kavuşmalarının imkansız olduğunu da bilirler. Bu yüzden birbirine bu duygularını açıklamazlar. Onlara bu arzuyu veren duygu imkansız olan aşktır. Namus kavramının yanında sadakat düşüncesi aşklarının önüne geçer. Tabi bu vazgeçiş ikisi içinde pek iyi sonuçlar vermez. İkisi de acı çeker. Necip'in tek kurtuluşu yalıdan uzaklaşmaktır. Gittiğinde de Suad'ı hatırlatması için eldiveninin tekini yanına alır.
Necip'in gitmesi ile her şey daha zor olur Suad için. Eylül ayı gelir. Bu ay Suad için kadınlığının bir sonbahar ayı gibidir. Evliliğinde aradığı mutluluğu bulamamış bir kadın olarak kendini düşünür. Bu duygu da sonbahar mevsimi gibi içindeki bazı şeylerin dökülmesine sebep olur. Necip ise mutlu olabileceği bir kadın olan Suad'a ulaşamamanın acılarıyla kıvranmaktadır. Bu ay onlara çok zor gelmektedir. Birbirine duydukları sevgiyi paylaşmamış olmanın da eksikliğini derinden hissederler.
Bir zaman sonra Necip'in tifoya yakalandığı haberini alırlar. Süreyya ve Suad çok üzülürler bu duruma. Sürecin kötü olduğunu bilmeleri daha da zorlar zamanın geçmesini. Tehlikeli dönemi atlatan Necip'i ziyaret etmeye karar verirler. Necip hastalıktan ve yaşadığı mücadeleden dolayı çok bitkin ve yorgundur. Hacer Necip'in hastalığının şiddetli günlerinde baygın yatarken yastığının altında bir adet kadın eldivenini bulur. Aile bir araya geldiğinde Süreyya'nın annesini onu hatırlar ve anlatmaya başlar. Hacer eldivenin saklandığı yerden onu çıkarır. Suad kaybettiğini düşündüğü eldiveninin tekini görünce sarsılır. Necip'te sapsarı kesilir. Bu olay ile birlikte ikisi de birbirine karşı hissettikleri duyguları belli ederler.
Necip hastalıktan sonraki iyileşme süreceğini boğazdaki yalıda geçirmeye zorlanır. Aslında gitmek taraftarı değildir. Aksine Suad ve Süreyya'dan kaçmak ister. Lakin onlarla mücadele gücü olmadığından onların davetini kabul etmek zorunda bırakılır. Yaz sessiz bir anlaşma yapmışlar gibi rüya halinde geçer. Süreyya kışı da boğazdaki yalıda geçirmeyi vadettiği eşi Suad'a rağmen, kışın gelmesi ile bağ evindeki konağa inerler. Necip yalıya geldiği gibi konağa sık sık gelmemektedir. Hacer'in kıskanç davranışları ve onların davranışlarından, bakışlarından mana çıkarmaya çalışma hali ikisini de zor duruma sokar. Birbirlerini gördükleri zaman ister istemez kendilerini kaybetmektedirler. Daha sonra Suad bu duruma bir son vermesi gerektiğine karar verip, Necip'i konaktan uzak tutmak için ona ilgisiz gibi davranmaya başlar. Necip ise geldiğini Suad'a belli etmemek için Hacer ile ilgileniyormuş gibi görünür. Bu tavırlar da ikisini yanlış anlamalara iter. Kırgınlıklar başlar.
İlerleyen zamanda Necip'in tekrar ateşlenip konakta kimsenin olmadığı vakitte kendini daha fazla tutamayıp Suad'a aşkını itiraf eder. Suad'da ona karşı hislerini söyler. Sonra Suad tek kalan eldivenini de Necip'e verir. Ona göre eldiven ile birlikte kalbinin diğer yarısını da ona vermiştir.
Konakta zaman geçirdikleri bir gece yangın çıkar. Dumandan ve korkudan dışarı çıkıp canlarını kurtarmaya çalışırlar. Daha sonra Suad'ın olmadığını fark ederler. Süreyya alevlere karşı Suad diye haykırır fakat içeri girip eşini kurtarma çabasına girişmez. Necip ise dayanamaz ve alevlerin arasına dalarak Suad'ı kurtarmaya çalışır. Fakat ikisi çöken tavan iler birlikte alevlerin içinde yanarak can verirler.
Kitabın son cümleleri bana biraz dokundu. Suad ve Necip'in sırf Süreyya üzülmesin diye kendi aşklarından vazgeçmeleri fakat Süreyya'nın ise ne Suad için ne de Necip için tatlı canına kıymayıp geri dönmesi unutulmaz bir son oldu benim için. 😐
Kitaptan birkaç alıntı
Ah bu eksiklik duygusu... İnsan değilim sanki bir denklemim.
Ah ağlıyorsunuz, diye sevindi. Ah bu yaşlar, diye feryat etti, zannediyorum ki hayatım çoğalıyor...
Nedir bu insanın içten içe çürüyüşü...
İnsan eminim zannettiği şeylerde o kadar yanılır ki...
Namus.. Herkesin söylediği, fakat kimsenin rast gelmediği bir nevi kuş olmalı.
Layık olan mutlu olur yahut Goethe'nin dediği gibi, layık olan kazanır ve kazanamayan layık değildir.
Madem ki ölmek var, ne vakit olsa kolay.
Yüreğinizdeki sevgiyi israf ediyorsunuz.
Beni mesut ve rahat görüyorsunuz değil mi? Fakat bakınız işte ağlıyorum.
Ah, bu dünyada herkes kendini, sadece kendini, hatta başkalarının zararına olarak kendini mi düşünürdü?
Ah, insanlar niçin böyle kötü olmuşlar? İyilik arzusuyla beraber bu kötülüğün ne lüzumu vardı?
Hem sizden mi korkacağım? Kendi evimde niçin susayım?
Ama nasıl yaşıyorlar ya rabbim. Sevmeden, sevilmeden nasıl yaşanıyor?
Ah insanlar, şu insan kalbi... Yüz bin anlamlı bilmece. İçinden çıkmak mümkün değil.
Ah, bu aşk nasıl birkaç saniyelik mutlulukları uzun acılar, zalim pişmanlıklarla param parça ediyor.
Yüreğinize sağlık, çok güzel bir özet olmuş. Tebrikler 👏👏👏
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. İyi okumalar dilerim. 😊🤗
SilMehmet Rauf hiç okumadım. Ama yanımda Genç Kız Kalbi’ni getirmiştim yakın bir zamanda okurum diye düşünüyorum. İncelemeniz harika olmuş kitabı okumuş kadar oldum. Şimdi “Ferdi ve Şürekası’nı” bitirmiştim, onun kadar hüzünlü geldi. Bunların üzerine söylenecek bir şey varsa bir aşkın aşk olabilmesi için illa ki “Leyla ile Mecnun” gibi olmak lazım. Sevmek görmek uzansan belki tutabileceğin bir yakınlıkta olmak, ama hiçbir zaman kavuşamamak. Kavuşulabilen bir aşk aşk olmaktan çıkıyor sanırım. Ya da benim düşlerimde öyle 📚☕️ Sağlıcakla kalın.
YanıtlaSilYorumum yanlışlıkla silindiği için tekrar yazıyorum. 😊 yorumunuz için teşekkür ederim. Okuduğunuz kitap ile aşk teması uyumlu doğru diyorsunuz biraz hüzün barındırıyor. Aşk hakkındaki fikrinize bi bakıma katılıyorum kavuşunca aşk sevgiye dönüşüyormuş. Sizde sağlıcakla kalın iyi okumalar dilerim.😊🤗
Sil☕️📚
Sil👍🏻📚
Sil