Şanlıurfa ve Adıyaman'da Sel Felaketi

İbrahim'e düşmanlık besleyen Nemrut, Hz. İbrahim'i küçük bir tepenin üzerine kurduğu mancınıklara (sütunlara) gerdiği halat ile tepenin aşağısında yanan ateşe fırlatır. Hz. İbrahim'in atıldığı yerdeki ateşin göle, ateşte yanan odunlarınsa balıklara dönüştüğüne inanılır.
 

        Bu manzara karşısında elim titredi bir an. Ne yazabilirim ki bunun için diye düşündüm. Söylenecek söz var mıdır? Dile getirince rahatlayacak mıyım? Neler oluyor sorusu geliyor mu sizin de aklınıza? Bunca doğal afetlerin fazla olması korkutucu değil mi? Önce deprem, şimdi de sel felaketi. Nasıl toparlanacak oradaki insanlar acaba. Deprem eve girmeye korkuttu herkesi, selde eve girmeye mi zorluyor? Bu kadar su nasıl bir anda taştı? Aklımda deli sorular var.

        Bu sorular neden geliyor aklıma. Artık korkuyor insan da ondan. Yaşanılan acılar artıkça insanın çaresiz oluşunu gördükçe ve elinden hiç bir şeyin gelmediğini bilmek. En çokta bu insanın zoruna gidiyor sanırım. Elinden hiç bir şey gelmiyor. Sadece bakıyorsun, sonra gözlerin büyüyor, nabzın hızlanıyor ve elin ayağın titriyor. Sonrasında da elimizde olan tek şey oradakiler için dua ve iyi dilek temennileri... Başka bir şey değil. Olması gereken bu mudur? Hayır ama dedim ya elimizden bir şey gelmeyince tek sığınamız olan duaya sarılırız. İyi olmalarını dileriz. Bir an önce bu süreci atlayıp daha güzel günlere geçmelerini dileriz. Kolay mı, hiç sanmıyorum. Uzaktan belki söylemesi kolaydır sadece. Hani derler ya ateş düştüğü yeri yakarmış, o mesele sanırım. Gerçekten ateş düştüğü yeri yakıyormuş. Yanıyorsun ve bir şey yapamıyorsun. Yapmak istesen bile buna gücün yetmiyor maalesef. Konu doğal afet olunca durduruyor seni. Hani diyemiyorsun ki şu yaptı da hemen cezasını versinler. Ne yaptı ise ona göre de ceza alsın ve hakkettiğini bulsun da, o kişiler de rahatlasın. Belki bir nebze rahatlatır onları, acıları dinmez ama en azından ferahlar diye düşünüyorsun. Burada ceza kesilecek biri de yok. Zor durumda kalan bir halk dışında. Zor durumda ve çaresiz bir halk. Bekleyişte ve korku içinde. Daha neler olabilir soruları ile birlikte düşüncelerde. 

Sel, genellikle kuru olan araziyi sular altında bırakan bir su taşkını olayıdır. "Akma halinde olan su" anlamına gelen kelime, gelgitin içeri akışına da uygulanabilmektedir. Taşkınlar hidroloji disiplinin bir çalışma alanıdır. Tarım, inşaat mühendisliği ve halk sağlığı gibi alanlarda önemli bir endişe kaynağıdır.

        Yukardaki resme baktığımda biz insanların ne kadar küçük ve çaresiz olduğunu görüyorum. Bizden büyük ne çok şey varmış. Bir anda her şey yerle bir oluyor. Çok güvendiğimiz her şey bir anda elimizden kayıp gidebiliyor. Arabana binip uzaklaşmak istersin ama sel suları seni içine alır ve araban ile birlikte yutar seni. O anda yapacak bir şeyin de yoktur. Su ile birlikte sürüklenmek dışında. Nereye ve ne kadar götürüleceğini bilmeden. Kurtulur muyum acaba düşüncesi ve ölüm korkusu ile devam eden bir sürüklenme. Dışardakiler de olayın ciddiyeti karşısında şaşkına döner ve ne yapması gerektiğini bilemez. Sadece izler. İzlemek dışında onlarında yapabileceği bir şeyleri yoktur. İzlemek, öylece kıpırdamadan. O anda tehlikede olduğunu bile düşünmeden. Bi anda suların onları da alıp yutma ihtimalini düşünmeden sadece izlerler. Çünkü bu kadarını onlara yapmaya mecbur hissederler.Kim bilir belki de o anda izlemek o acıyı onlarla birlikte yaşamak içindir. Yoksa izlenen şeyler pekte iyi görüntüler değildir sonuçta. Karşında canı ile boğuşan insanlar var. Sen bundan keyif alıp izleyemezsin herhalde. En azından ben böyle düşünüyorum. Çaresiz insan izler ve ben buradayım der sessizce. Elimden bir şey gelmiyor ama yanındayım demenin farklı bir şekli gibi belki de. 

        Belki yardım edebilirim niyetine de suya kapılıp giden çok insan oldu. Gücünün yetmeyeceğini düşünemediler. Selin sebep olduğu ve yolu kapatması ile ulaşımda sağlanamadı. Sel sularında insanlar ve araçları sürüklenip gidiyor. Bir çok ev, iş yeri sular altında. Tırları dahi sürükleyeyip deviren selin şiddeti çok fazla. Can kayıpları verdik yine. İçimiz yana yana okuduk haberleri. Selde giden insanları izledik. En çok dikkatimi çeken de ne oldu bilir misiniz? Sizde görmüş ve izlemiş olabilirsiniz. Selde sürükleyenleri çeken bir video görüntüde, kameranın görüş açısına bir insan giriyor elini uzatıyor ama o eli tutan olmuyor. Çünkü o el o anda çekim yapıyor. Görüntü alması o insanın elini tutmasından daha önemli. Nasıl diyorum, soruyorum kendime, nasıl olur da uzatamaz elini. Dene bari, evet gücün yetmez ama denedim dersin. Çok mu şaşkın kaldı acaba, gerçekten fark etmedi mi o uzatılan eli diye düşünmeden edemiyorum. Düşündükçe de kızıyorum biraz ona. Çekim yerine o kişiye odaklansan, en azından o uzatılan eli görebilirdin belki ve o eli tutup onu çıkarabilirdin de. O kişinin vicdanı rahat mı şimdi. O geçen insanın görüntüsü, yüz ifadesi aklına geliyor mu acaba? Sonuçta videoyu kapattıktan sonra kaydı tekrar izlemiştir. İzledikten sonra ne hissetti diye merak etmiyor değilim. Üzüldü mü, kızdı mı kendine ya da nasıl fark etmedim dedi mi? Korkarak sorduğum soru da şu, acaba o kişi de hayatını kaybedenler arasında mı? Öyle ise gerçekten bu çok üzücü ve kötü durum. O kişinin yakını izlemiş olursa o kaydı kim bilir ne çok üzülmüş ve ne kadar çok acı çekmiştir. Ben bu kadar etkilendi isem onu düşünemiyorum. Bu yaşanılan olaylar üzücü ve yıpratıcı. Bu konularda daha hassas olunması gerektiğini düşünüyorum. Bilmem katılır mısınız bana.

Bir yerleşim yerinde, halkın gezip hava alması amacıyla özel olarak düzenlenmiş, ağaçlandırılmış ve çiçeklendirilmiş geniş alan.

        Şu parkı gördüğümde de aklıma şu geldi. Daha bir ay öncesine kadar deprem oldu bu bölgelerde. İçimiz acıya acıya izledik haberleri. Hala da korkarız haber izlemeye, deprem ile ilgili yeni bir şey duyarız da çaresiz oluruz diye televizyon açmaya korkar olduk. İstanbul için büyük deprem bekleniyor haberleri okumaktan ve bunu bile bile beklemekten başka çaresi yokmuş insanın. Böyle düşünür olduk. Derken sel oluyor ve bu yeşil alanlara gidip beklememiz gerekebilir iken şimdi bu sel ile o alanlar kullanılamaz durumda. Depremden dolayı çadırlarda yaşıyan insanlar sel altında kaldığı için oradan taşınıp başka bölge veya evlere alındı. Bu insanlar daha deprem psikolijisi altında iken şimdi de sel felaketi ile baş başa kaldılar. Gerçekten söz bulamıyorum. O kadar zor ki şu an onların yaşadıkları. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. ALLAH yardımcıları olsun demekten başka bir şey diyemiyorum.

        Ne çok şey yaşıyoruz son dönemde. Acımız gittikçe artıyor. Daha bu acıya alışamadan yeni bir acı ile güne merhaba der olduk. Ülkece üzüldük, yıprandık. Artık bi durulsa da bizde biraz kendimize gelsek, toparlansak, silkelenip ayağa kalkıp kaldığımız yerden devam etsek ya hayata... Toparlanmamız zaman alacak biliyorum. Kendimize kolay kolay gelemeyecez ve bu günleri unutmamız da pek mümkün değil. Bu doğal afetler artıkça korkularımız ve endişelerimiz de artıyor. Umarım artık olmaz ve hayat eskisi gibi en azından düzen içinde kendi halinde devam eder. Geçmiş olsun Şanlıurfa, geçmiş olsun Adıyaman...  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221