Sahaf Mendel - Stefan Zweig (Kitap)

Savaşların tarumar ettiği Avrupa’dan kaçarak ölüme sığınan Stefan Zweig, “Kitaplar, insanları ölümden sonra da birleştiren ve bizi unutmaya, hayatın bu en büyük düşmanına karşı koruyan biricik araçtır,” diye yazmış. Sahaf Mendel, bu büyük ustanın savunduğu insani ve kültürel değerleri kristalize eden kısa bir başyapıt.


    Kitap 3 (üç) hikayeden ibaret. En uzun hikayesi olan ve adını da kitaba veren Sahaf Mendel ile birlikte, Görülmeyen Koleksiyon ve Unutulmayacak Bir İnsan hikayeleri de mevcuttur.

 Sahaf Mendel, hikayesindeki karakter olan Sahaf Mendel çok dikkat çekici özelliklere sahiptir. Kitap dışında hayatında önemli diyebileceği pek bir şeyi olduğu söylenemez. Hikaye şöyle başlıyor; sağanak halde yağan yağmurdan kaçarak bir kafeye sığınmaya çalışan Zweig oturunca burasının eski bir hatırasını hatırlattığını anımsar. Yeni kafeler gibi olmayan görüntüsü daha da dikkatini çeker. Viyana'nın genelde aynı olan eski kafelerinden biri olduğunu, insanların bir şeyler yemek içmekten ziyade gazete okumak için gelip oturduğunu görür. Yağan yağmurun dinmesini beklerken aklına maziden bir şeyler gelir. Tabi kafenin görüntüsü bir şeyler çağrıştırsa da aklına tam olarak net görüntü gelemez. Kendisine öfkelenip hızla ayağa kalkar. Nefes almak için bir kaç adım atar. Sonra anılar canlanmaya başlar gözlerinde. Buraya ilk gelişi olmadığını hatırlar. Belki uzun zaman olmuştur. 20 (yirmi) yıl, belki de daha fazla yıl geçmiştir. Burada Sahaf Mendel ile tanışmıştır. Burası onun yeridir. 

    Zweig onunla bir konu hakkında araştırma yaparken bir türlü bir sonuca ulaşmadığı zamanda onunla tanışmıştır. Bu konuyu arkadaşı ile paylaşmıştır. Arkadaşı bu konuda ona yardım edecek birini tanıdığını söyleyerek onu Kafe Gluck'a götürüp Mendel ile tanıştırır. Mendel de ona görünmeyen bir katalogdan okur gibi 20 (yirmi), 30 (otuz) kadar kitabı tek tek saymaya başlar. Üstelik saydıkları kitap isimleri yetmez gibi her kitabın yayınevini, yayın yılını ve takribi satış fiyatını da tek tek söyler. Tabi Zweig arkadaşının anlattıklarından yola çıkarak sıradan bir kitapçı ile karşılaşmayacağını biliyordur ama bu kadarını beklemiyordur. Ancak Mendel'in anlatacakları daha bitmemiştir. Kitaplardan sonra konuyla ilgili kütüphane bilgilerini de verir.

    Olağanüstü bir hafızaya sahip olan Mendel, bir ansiklopedi olmak ile birlikte ayaklı bir kütüphane gibidir. İşini daha doğrusu söylediklerini bitirdikten sonra sanki çok önemli bir şey değilmiş gibi davranarak, ama içten içe de sevinerek gözlüğünün camını silmeye başlar. Sonra Zweig'e dönerek ertesi gün gelmesini söyler.

    Tam adı Jakob Mendel, Viyana'ya 33 (otuz üç) yıl önce hahamlık okumak için gelmiştir. Kitap dışında dünya ile bir ilgisi yoktur. Eski yeni her kitabın basım yılı ve yerini, satış fiyatını, eski baskılarını hepsini tek tek bilir. Kitapları bizzat eline almasına bile gerek yoktur. Bir kere görmesi onun için yeterlidir. Tüm ayrıntılarını hatırlar ve hafızasından silinmez. Jakob Mendel Galiçyalıdır ve dünyasında kitap dışında paranın da yeri yoktur. Viyanalı tüm kitapseverler tarafından tanınan ve yasal kitap ticareti yapmak için gereken işletme izniyle ilgili işlemleri yapmadığı için dükkân açma hakkı olmamıştır. Onun işyeri, mekanı, posta adresi ve tüm dünyası bu kafedir.

    Jakob Mendel her sabah aynı saatte gelir, aynı masaya oturur ve önündeki kitaplar ile ilgilenmeye başlar. Gelen bir müşteri ile ilgilenmediği gibi gazete de okumaz. Sadece gelen müşterileriyle konuşur. Arada öğrenciler gelip ona eski ders kitaplarını satar, oda bu kitapları yeni öğrencilere ulaştırır. Aranan her kitabı bulur, gerekir ise temin edip az bir ücret karşılığında ihtiyacı olana verir. Kitabın altına bir kâğıt koyar, sonra saygıyla sayfaları çevirmeye başlar. Her sayfayı tek tek açıp bakar. Böyle anlarda hiç kimse onu rahatsız edemez. Viyanalı kitapseverlerin tanıdığı ve güven duyduğu bir kişidir. Bu yüzden de Kafe Gluck'da büyük saygı görür. Masası özenle korunur. Müşterileri ve ondan bilgi almaya gelenler kafeye önemli bir kazanç kaynağıdır. Hatta kafede Jakob Mendel'in bazı imtiyazları da vardır. Telefon emrindedir, gelen mektupları titizlikle korunur. İstediği tüm siparişler yerine getirilir. Tuvaletçi kadın paltosunu fırçalar, kopan düğmesi varsa diker ve her haftada bir çamaşırını yıkar. Yan tarafında bulunan lokantadan da her öğlen yemeği gelir ve yer. Kafenin sahibi olan Bay Standhartner ona büyük saygı gösterir. 

    Zweig savaş yıllarında Jakob Mendel'i unuttuğunu hatırlayıp kendini ona karşı hep mahcup hisseder ve de onu çok merak eder. ''Nereye gitmiş olabilir?'' diye garsonlara sorar, fakat bilen çıkmaz. Aklına kafenin sahibi gelir, ama o da kafeyi satalı çok olmuştur. Sonra aklına tuvaletleri temizleyen kadın gelir. Onu yanına çağırmasını ister. Kadını çağırıp yanına getirirler. Kadını görür görmez onu hatırlar. O zamanlarda çalışan kadın budur. Zweig, Bayan Sporchill'i masasına davet edip oturmasını rica edip Jakob Mendel'i sorar. Kadın da 5 (beş) ya da 6 (altı), belki de 7 (yedi) yıl önce o öldü der. Savaş başladıktan sonra onun bir müddet buraya geldiğini, dış dünyaya karşı ilgisiz tavrını sürdürdüğünü söyler. Ama bir gün yabancı yayıncılarla mektuplaştığı için tutuklandığını belirterek, Avusturya vatandaşı da olmadığı ve düşman bir ülkenin vatandaşı olduğu için de onu casus sanarak kampa kapatıldığını söyler. 

    Jakob Mendel'in çok sıkıntı çekmiş, gözlükleri kırılmış, kitapsız, parasız, çok kötü şartlarda iki yıl geçirmiştir. Tabi daha sonraları onun başına gelenleri öğrenen bazı yüksek bürokratların ve bilim adamlarının girişimiyle serbest kalmıştır. Fakat Jakob Mendel eskisi gibi değildir. Gözleri harap olmuştur. Hafızası çalışmaz hale gelmiştir. Arada birisi gelip de bilgi almak istediğinde Jakob Mendel yorgun gözlerini ona dikip, ne söylendiğini tam olarak anlamıyor hatta yanlış anlıyor ve söylenenleri unutuyordu. Çoğu zaman da başı kitabın üzerine düşüp uyuyakalırdı. 

    Artık gücü kalmamıştır. Kapı kapı dolaşıp kitap toplayamaz hale gelmiştir. İlerleyen zamanlarda Jakob Mendel için daha zor günler başlar. Biriktirdiği para enflasyonla birlikte yok olur. Kafenin yeni sahibi olan eski karaborsacı Florian Gurtner de eski sahibi Standhartner'e onu koruyacağına dair söz verdiği halde, üstü başı dağınık bu adamı asalak olarak görmeye başlar ve bir gün masaların üzerindeki çöreklerden iki tanesini gizlice yediğini bahane ederek onu kafesinde istemeyip kovar. Jakob Mendel çaresizce dışarı çıkar. Tuvaletleri temizleyen kadın bir süre arada ona yiyecek bir şeyler götürür. Artık odasından çıkmamaya başlayan Jakob Mendel bir sabah kafenin kapısının önünde görür. Uyurgezer bir hali vardır. Bunu gören kadın yeniden kovulacağını düşünerek gidip onu uyarır. Bunun üzerine kalkan Jakob Mendel kapıya doğru yürürken orada yığılıp kalır. Hikaye burada bitiyor. Oldukça etkilenmiştim hikayesinden. Kitap severlere karşı özel ilgim olduğunu daha önce de söylemiştim sanırım. Belki de beni en çok bu etkiledi. Onun kitapsız kaldığı zamanlardaki duygu ve düşünceleri içime işlemişti resmen. Zweig'in detaylı anlatımı ve hislerini aktarması da gayet iyiydi. Onun yerinde olmayı kesinlikle istemem. 😔

    Kitaptan birkaç alıntı

    Acı bir tat kapladı dudaklarımı, unutulmuşluğun acı tadı: Eğer rüzgâr, bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak?

    Fakat aldığım şey bundan fazlasıydı: Karanlık ve sevinçten uzak bir dönemde insanlarımızın çoktandır unuttuğu sanat aşkını ve sanat coşkunluğunu bir kez daha canlı canlı hissetme imkânına erişmiştim.

    Son günlerde nelere katlanmak zorunda kaldığımı kimse bilemez.

    Sizler bütün gün kitaplar okuyup duruyorsunuz, çok şey biliyor olmalısınız.

    Binlerce insan arasında tek başına olmak nedir sen bilemezsin!

    Dünyada tüm insanlar birbirine güvense polise, mahkemelere, hapishanelere ve hatta paraya gerek kalmaz.

    Her geçen gün önlenemez bir şekilde monotonlaşmaya başlayan dünyamızda eşsiz olan her şeyin kıymeti daha da artıyor.

    Erkekler için bir kadınla karşılaşmak ne anlama geliyorsa Mendel için de değerli bir kitabı eline almak aynı şeydi.

    Çünkü anılar insanları birbirine bağlar ve sevgiyle anılanlar iki kat daha fazla.

    Yaptığı her iş karşılığında bir ücret alıp para biriktirmektense çevresinde ahlaklı, vicdanlı, sorumluluk sahibi insanlar, dostlar biriktirmeyi tercih ediyordu.

    Okurun kavrayış kapasitesine göre kitapların kendi kaderleri vardır.

    Ben mi deliydim, yoksa dünya mı çıldırmıştı?

    Eğer rüzgar, bastığımız yerlerde bizden kalan son izleri de yok edecekse, neye yarardı yaşamak?

    Yolunu bilen birinin şansı her zaman yaver gider.   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221