Bir Çöküşün Öyküsü - Stefan Zweig (Kitap)

İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir.

        Bir Çöküşün Öyküsü, son derece dikkat çekici olan bir kadının çöküşünün hikâyesini ele alıyor. 15. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanıyor. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya'ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu bu hareketli, bir o kadar da eğlenceli bulduğu Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. 

        Madame de Prie iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı onun varoluşuna anlam katan tek şeydir. Bu yüzden sürgün gittiği Normandiya'da bu ortamı bulamadığından sıkıntıya düşer. İlk gün dışarda temiz hava ve ağaçlar arasında koşarak, çiçekler ile ilgilenerek mutlu olup gülse de sonrasında bu böyle devam etmez. Gittikçe sıkılmaya ve yeni bir şeyler bulma ve eğlenmek adına birileri ile konuşma ihtiyacı hisseder. Bulunduğu yerdeki köyün Papazını yanına çağırtır. Acil durum olduğunu sanan Papaz yanına gelir. Madame de Prie'nin tek derdi konuşmaktır. Biraz konuşunca rahatladığını düşünür. Papaz isterse ona gelebileceğini teklif eder. Kabul edip Papazı gönderir. Sonraki gün yine can sıkıntısından Papazın teklifini hatırlayıp yanına gider. Papaz Madame de Prie'yi karşısında görünce şaşırsa da kabul eder onu. Yanında ders vermek için bulunan yeğenini tanıştırır. Hatta Madame de Prie'den Paris'teki okullar için referans olmasını ister. Bunu yapacağını söyleyen Madame de Prie gerçekte eskisi gibi etkisinin olmadığını bilmesine rağmen bunu belli etmez ve oyun oynamaya karar verir. 

        Madame de Prie yarın sabah bu genç çocuğun yanına gelmesini ve ona göre ne konuda yardımcı olması gerektiğine karar vereceğini söyler. Bu duruma çok sevinen Papaz ne diyeceğini bilemez sevinçten. Sabah olunca bu genç çocuk Madame de Prie'nin yanına gelir. O ise planını hazırlamış ve yatakta onu karşılar. Çektiği yalnızlıktan kurtulmak adına bu genç adamı kullanmak ister. Amacına da ulaşır ve genç adamı bir kaç günde aşığı eder. Fakat bu da onu mutlu etmeye yetmez. Daha fazlasını ister. Ki onunla birlikte olduktan sonra utangaç olan genç çocuğun kendine güveni gelmiş ve karşısında daha cesur durmaya başlamıştır. Bu durum Madame de Prie'yi daha da rahatsız eder. Bunu kendi elleriyle yaptığını bildiği için tekrar eskisi gibi olması adına genç çocuğa hakaret etmeye başlar. Onu küçümser ve iğneler. Susmasını isteyen genç çocuk daha fazla dayanamayıp Madame de Prie'ye saldırır. Bu saldırı karşısında ne yapacağını bilmeyen Madame de Prie herhangi bir ses çıkaramaz. Aldığı yumruklar  karşısında sessiz ve çaresiz kalır. Daha sonra genç çocuk kendine gelir ve hemen yanından ayrılır. Madame de Prie kaldığı çaresiz durumuna karşı daha fazla dayanamayıp ağlamaya başlar. Yaşadığı bu şey karşısında ayağa kalkamaz ve bir süre öylece yerde kalır. 

        Daha sonra kendine gelip akşam mumları yakıp aynadaki yansımasına baktı. Aynadaki yüz ona yabancı geldi bir anda. Karşısında zayıflamış, kanı çekilmiş solgun ve de kırışmış bu yüzü tanıyamadı. Bunun kendisi olduğuna inanamıyordu. Bu demek oluyor ki yaşlanıyordu. O güzel bilinen kadın değil miydi artık. Düşüncelere ile baş ederken arkasında bir gölge belirdi ve o anda Madame de Prie bir çığlık atarak elinde tuttuğu şamdanı aynaya fırlatıp aynayı paramparça etti. Sonra uzanan el ile kendinden geçip yere yığıldı. Bayıldığını fark eden gölge gelen habercinin kendisi idi. Hemen uşaklara haber verilip yerde yatan kadını yatağına taşıdılar. Kendisine gelen Madame de Prie neler olduğunu sordu ve yine o sahte gülümsemesini dudaklarına yerleştirdi. Haberci getirdiği mektubu ona uzattı. Mektubu titrek elleri ile alan Madame de Prie okumaya başlar. Mektupta yakın arkadaşı onun için kral ile konuştuğunu ve 2-3 sene içinde geri çağrılabileceğini yazmıştı. Bu durum Madame de Prie'nin canını sıktı. Bu kadar uzun süre Paris'ten uzakta yaşamayacağını bildiğinden, kendisinin artık bir plan yapması gerektiğine inandı.

        Madame de Prie'nin aklındaki plan kendisini öldürmekti. Ölümünün herkesin hafızasında yer etmesini istiyordu. Yaşarken yok olmuş olmasını ancak ölünce geri kazanacağını düşünüyordu. Bunun üzerine tanıdığı ve tanımadığı herkesi şatosuna çağırmak üzere mektuplar yazdı. Paris'teki arkadaşları, tanıdıkları sırf onu görmek ve de biraz farklılık olsun diye davetine karşılık verdiler. Her gün yeni birileri geliyordu. Her akşam farklı eğlence ve parti düzenleniyordu. Kraliyet için çalıştığı dönemde topladığı paraları buradaki eğlence için harcayan Madame de Prie kendini daha iyi hissediyordu. Eski neşesini kazanmış gibi geliyordu. Hatta oyuna o kadar kaptırdı ki kendini asıl planını da unutmuştu. Daha sonra birinin onu önemseyip çekmesini ve değer vermesini bekledi ama bunu yapan olmadı. Bir akşam eğlencede iken birden soğuk bir ses ile konuklarına aranızda bir ölü yaşıyor diye söyledi. Bunu duyan konuklar öncelikle anlayamadı ama sonra şaka sanıp pek önemsemediler. Madame de Prie benim o ölen kişi dese de pek etkilenen olmadı. Başka şakalar ile bu unutuldu. Daha çok ölmek istedi o zaman. 

Normandiya Çıkarması, General Dwight D. Eisenhower kumandasındaki Müttefik kuvvetlerinin 1944'ün Haziran-Eylül ayları arasında giriştiği hücum harekâtıdır. Müttefiklerin çıkarmasından sonra Alman cephesinin yarılmasına ve hemen hemen Fransa'nın ortasına kadar geriletilmesine yol açtı.
Normandiya Sahili

        Zaman ilerledi Ağustos bitti. Eylül ayına girince bir tarih belirlemesi gerektiğini düşündü. Bir akşam kumar oynanan masaya gitti ve eline aldığı kart ile 7 Ekim diye söyledi sessizce. Bunu duyan biri o tarihin önemini sordu. Oda 7 Ekim'de öleceğini söyledi. Bu konuk için şaka gibi geldi ve umursamadı. Herkes bu şaka ile gülüp geçti. Hiç kimsenin ona inanmadığını görünce taşkın bir sevinç geçirdi. Demek artık kimse ona inanmıyordu. Onlar için bu büyük oyunu yapmayı hesapladı ve mutlu oldu. O zaman onlar görecekti diye içinden geçirdi.

        Günler geçiyor ve 7 Ekim'e son iki gün kalmıştı. Bu zamanın akması ona eziyet gibi geliyordu artık. Bütün misafirler tek tek gidiyordu. En sonunda kimse kalmayınca tek başına kaldı. Son günün gecesini nasıl geçireceğini bilemiyordu. Bu geceyi yalnız geçirmek istemediği için eski aşığı genç çocuğu uşaklar tarafından çağrılmasını istedi. Dayak yedikten sonra görüşmemişti. Ama bu geceyi yalnız geçirmektense onunla geçirmeyi tercih etti. Genç çocuk bu çağrı karşısında şaşırmış olsa da yine geldi. Neden geldiğini merak ettiği için bir şey sormaya cesaret edemiyor. Aynı zamanda eğlence zamanında kendisinin olmamasına kızdığı için şu an çağrılmış olması onu mutlu etmiş ve egosunu yükseltmiştir. Madame de Prie onu karşısında bulunca oyununu oynadı ve olmayan düke bir sekreter gerektiğini eğer isterse ona mektup yazacağını belirtti. Paris'teki düke sekreter lazım değildi ama genç çocuğu buraya getirmek için başka neden yoktu. Genç çocuk hemen kabul etti. 

        O gece genç çocuk Madame de Prie ile birlikte kaldı. 7 Ekim'in sabahında uyandıklarında Madame de Prie genç çocuğun sabırsız şekilde emreder gibi mektubu istediğini görünce şaşırmadı. Ama son kez bir gün daha yaşamak adına şansını denemek istedi. Bugün benimle kalır mısın diye teklif etti genç çocuğa ama genç çocuk hayır yanıtını verince, Madame de Prie şansının bittiğini ve bu oyunu hak ettiğini düşündü. Ona pırlantalarını vermeyi düşünse de vazgeçti. Mektubu yazıp eline verdi. Paris'te olmayan dükü arayıp durabilirdi. Artık umursamıyordu genç aşığını ve son noktaya geldiğini anlamıştı. Geri dönüşü yoktu. Genç çocuk gittikten sonra hazır bulundurduğu zehri içti ve kendini ölümün kollarına bıraktı. Ölüm affetmedi ve onu aldı. Daha sonra onu uşakları gördü. Ölüm haberi Paris'e kadar gitti. Fakat düşündüğü gibi bir etki olmadı beş dakikalık şaşırma ve konuşmalar sonucunda herkes normal hayatına devam etti. Sadece yazılan bu üç beş satırdan başka bir şey kalmadı geriye ondan yana.    

        Öykü böylelikle bitiyor. Kitabın işlediği konunun derinliği fazla ağır aslında. Düşününce bir genç kadının en yüksek tepeden bir anda indirilmesi ile yeni hayatına alışması çok zor oluyor. Alıştığı lüks ve her şeyi istediği gibi yapma ve kullanma hakkı elinden alınca kendini gereksiz görmesi çok normal. Bencilliği yüzünden başka kimseyi hiç düşünmeyen ve bu yüzden de ölümü düşünmekten başka çare bulamamıştır. Tek başına hayat sürmesi ve sıkılmaması imkânsız gibi bir şey. Beklemeye de sabrı olmadığı için en kolay yolu seçiyor ne yazık ki. Sonu biraz üzücü olsa da detaylar ve anlatım açısından güzel bir öykü. Ders alınması gereken türden. İyi okumalar dilerim. 😉🍀

      Kitaptan birkaç alıntı

        Hiçbir şey hissetmedi, İçindeki bütün duygular ölmüştü.

        Zümrüt yeşili çimlere uzanarak bulutları seyretti. Ne tuhaftı, yıllardan beri tek bir bulut bile görmemişti.

        "Evde bir ölü var, farkında değil misiniz?" 

        "O benim, bu kışı yaşayamayacağım," dedi.

        İçini dökecek kimsesi yoktu, ancak karşısında ona cevap verecek  gibi görünen kaskatı durmayan, bizzat yüzüne bakan hareketli bir şey duruyordu. Ne sorabilirdi ki bir aynaya?

        Tek bir insanın diğeri için neler ifade edeceğini hiç bilmemişti, çünkü hiç yalnız kalmamıştı.

        Şafak sökene kadar titreyen bedenine sarmak için bir palto ister gibi özlemle bir insan istiyordu yanında.

        Ölmekten çok daha zordu bu ölüm saatini bekleyiş.

        Ruhu çoktan ölmüştü, geriye kalan tek şey bedenini öldürmesiydi.

        Kaybetmek için bazen sevmek yeterliydi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221