Görülmeyen Koleksiyon - Stefan Zweig (Kitap)

Bir baskı tekniği olarak matbaacılıkta ve sanat ürünlerinin yaratımında kullanılan gravür, bir kazıma şekli, çukurbaskı veya oyma baskı olarak adlandırılabilir. Baskı yapılacak görüntü ahşap, metal veya taş levha üzerine çeşitli yöntemler aktarıldıktan sonra levha mürekkep ile sıvanır.
Gravür

        Sahaf Mendel kitabının ikinci hikâyesi olan 
Görülmeyen Koleksiyon; konu bakımından Sahaf Mendel'den çok farklı. 

         Görülmeyen Koleksiyon, hikayemiz Almanya'nın sıkıntılı günlerinde bir antikacının şahit olduğu bir olayı anlatıyor. Savaş bitmiş ve olağanüstü bir  enflasyon baş gösterip yaşamı altüst etmektedir. O günlerden birinde bir yerlere gitmek için trene binen Zweig, yolculuğu sırasında tanıdığı bir antikacıyla karşılaşır. Sohbet etmeye başladıktan bir süre sonra antikacı yazara şu an nereden geldiğimi anlatmak istiyorum size der. Paranın değerinin buhar olup uçtuğu şu dönemde yeni zenginler birdenbire gotik tarzı Meryem Ana ikonalarına, ilk baskılara ve özgün baskılara ilgi duyduklarını keşfettiler. Ama antikacıların bu eserlere olan yoğun ilgiyi karşılamaları oldukça zordur, çünkü yeni mallar bulmaları gittikçe zorlaşmıştır. Dükkanında satacak malı kalmamış, bunun üzerine de dükkanını kapatmayı düşünmeye başlamıştır. 

        Çaresizlik içinde iken aklına eski müşterileriyle ilgili bilgilerin yazılı olduğu defterleri karıştırmak gelir. Tabi oradan da pek bir şey çıkmaz. Çünkü onlar da ellerindeki mallarını satmışlardır. Ama isimlerden biri dikkatini çeker. Savaş öncesi bu kişi parça parça kendisine çok sayıda gravür siparişi vermiş ve değerli bir koleksiyon yaratmıştır. Daha sonra da bu koleksiyoner sessizliğe gömülmüş, alıcı olarak kaybolduğu gibi satıcı olarak da kaybolmuştur. Piyasayı iyi takip ettiği için antikacı bunu tuhaf bulur ve adresini bildiği bu kişiyi ziyaret etmeye karar verir. Ertesi gün yollara düşerek oturduğu ücra köy ile birlikte o kişiyi de bulur. Adam kızıyla ve karısı ile birlikte yaşamaktadır. Ayrıca adam kördür. Kendisini bir antikacının ziyaret etmesinden büyük mutluluk duyar. Bir süre sohbet ederler ve sonra antikacıya koleksiyonu göstermeyi teklif eder. Fakat adamın karısı bu işi öğleden sonra yapmalarını ister. Çünkü öğle yemeği saati yaklaşmaktadır ve yemekten sonra adamın bir saat dinlenmesi gerekmektedir. Antikacı kabul edip öğleden sonra gelmeye karar verir ve evden ayrılır. 

        Antikacı oteline döndükten sonra öğle yemeğini yemek üzere lokantaya geçer. O sırada koleksiyonerin kızı gelerek konuşmak istediğini söyler. Antikacı kabul eder ve kız anlatmaya başlar. Babasının göstereceği dosyalarda bir şey yoktur. Ekonomik kriz başlayınca daha ayın ilk iki gününde eriyen emekli maaşı nedeniyle, annesi ile birlikte evdeki eşyaları satmaya başlamışlar. Sonunda evde satacak bir şeyleri kalmadığında gravürleri de satmak zorunda kalmışlar. Ama tabi babasının bundan haberi yoktur. Sattıklarının yerine de kopyalarını yada benzer baskılarını koymuşlardır. Böylece babası o dosyaları açıp tek tek dokunduğunda mutlu olmaktadır. Sizden şunu rica ediyoruz, onu mutsuz etmeyin, bizi mutsuz etmeyin, onun elindeki son hayalini yıkmayın, bize yardım edin, size tarif edeceği tüm özgün baskıların orada olduğuna inanmaya devam etmesini sağlayın.

        Antikacı ve genç kız beraber eve dönerler. Koleksiyonerci heyecan ile onları beklemektedir. Hemen dosyaları açıp gravürler hakkında bilgi vermeye başlar. 2 (iki) saat boyunca koleksiyonunu gösterir. Dosyaya bakıp dinleyen antikacı ise inanılmaz, muhteşem bir özgün baskı gibi yarım cümleler kurarak tepkisini belirtir. Nihayet veda saati gelir. Adam onu sıcak bir şekilde uğurlar. Evden ayrılırken antikacı kendinden utanmaktadır. Buraya birkaç değerli parçayı ucuza almaya gelmiştir ve çok farklı şeyler yaşamıştır. Unutulan sanat aşkını ve sanat coşkunluğunu bir kez daha canlı canlı içinde hissetmiştir. Bunu unutmadığı için kendine saygı duyar. Goethe'nin şu ünlü sözü aklına gelir ''Koleksiyonerler mutlu insanlardır.'' Hikaye burada biter. Bu hikayede de biraz üzüldüm adamın var olduğunu sandığı şeyin aslında çoktan yok olduğunu bile bilmemesi beni üzdü. Aynı zamanda da düşündürdü. Acaba bizlerde bazen var olduğunu sandığımız şeylerin çoktan yok olduğunu kabullenmek istemiyor muyuz? Bu düşünce nedense beni etkiledi sizce? 😉💚🌸     

        Kitaptan birkaç alıntı

        Hayatımda ilk kez saf heyecanı, saf sevgiyi görmüş ve hissetmiştim. Sanat, uzun süredir duymadığı sözleri duyan bir adamı mutlu etmiş, onu ve ruhunu aydınlanmıştı. 

      Sanat, uzun süredir duymadığı sözleri duyan bir adamı mutlu etmiş, onu ve ruhunu aydınlatmıştı. Hâlâ kendimden utansam da derin bir huzur duyuyordum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221