Taş Ustası - Camilla Läckberg (Kitap)
Fjällbacka Serisi 3
Fjällbacka Serisi'nin 3. kitabı taş ustası ile tekrar karşınızda. Bu kitapta diğer iki kitap gibi oldukça güzel ve dikkat çeken bir konusu var. Yazarın geçmiş ve şimdiki zaman dilimi arasında gidip gelmesi güzel. Bir yandan düşünüyor bir yandan da olayı kavramaya çalışıyorsunuz.
Kitabın başlangıcı denizin ortasında boğulmuş küçük bir çocuk cesedi çıkar. Denizden çıkarılan çocuk için gelen polisler şaşkın. Küçük çocuk kızıl saçları ve beyaz teni ile oldukça dikkat çekiyor. Dedektif Patrik çocuğu görünce daha da dehşete uğruyor. Çünkü yerde yatan küçük kız çocuğunu tanımaktadır. Çok sevdikleri arkadaşlarının kızı Sara'dır. Bunu fark etmesi ile kendini daha kötü hisseder. Özellikle kendi küçük bebeği ile kıyaslama yapınca buna dayanamaz. Ki bu yönden bakınca gerçekten kötü bir durum olduğu kesin.
Başlangıçta küçük çocuğun boğulma durumu ile ilgilenirler ve ailesine haber verilir. Tabi bunun kesinlik kazanması içinde adli rapor da gereklidir. Fakat gelen sonuç ile oldukça şaşırırlar. Çocuk boğulmamış da öldürülmüştür. Bu acı gerçeği öğrenmeleri daha kötü olur. Bu sefer masum görünen aileyi soruşturma ihtiyacı hissederler. Ki bu durumda çok zor olacaklarını bilirler.
Sara'nın annesi yıkılmış durumdadır ve ilaçlar ile onu ayakta tutmaya çalışırlar. Babası ise evde durmak yerine işine gidip bunu atlatmak ister. Tabi ne kadar doğru tartışılır. Baba doktor anne ev kadınıdır. Küçük bir erkek çocukları da vardır. Aynı zamanda evde kızın anneannesi ve eşi de yaşar. Ev zaten anneannenindir. Oldukça tuhaf bir kadın olduğu kesin. Okudukça şaşırtan özellikleri var. En çokta yan komşu ile sürekli kavga halindedir. O kadar ki torununu dahi onların öldürdüğünü iddia eder. Tabi bu sonuçsuz kalır.
Komşuları başta iyi görünse de aslında evin babasının da sıkıntılı bir tip olduğu anlaşılır. Çocuk istismarı suçundan tutuklanır. Aynı zamanda evin oğlu ne yazık ki bir kazada ölür.
Olaylar araştırılmaya devam edildikçe farklı şeyler ortaya çıkar. Sara'nın babasının bir ilişkisi olduğu ortaya çıkar. Bu durum işleri daha karıştırır. Ne kadar pişman olduğunu söylese de bana pek samimi gelmedi. Daha sonrasında küçük kızın bir yaşlı adam tarafından tehdit edildiği çıkar ortaya. Bu adamda yıllardır babasının konuşmadığı ve görüşmediği dedesidir. Tabi katil o değildir. Oda ayrı bir karakter. Zaten hepsi bir başka hikâye okudukça netleşiyor her şey.
Olayın başlangıcı ve kitabın ismini aldığı taş ustası ise eskiden yaşayan bir aileye dayanıyor. O aile yoktur. Çünkü aile yanarak ölmüştür. Fakat bir kişi kurtulmuştur. Bu kişi de Agnes'tir. Hatta onunla ilgili yazılanları okuyunca yuh dememek elde değil sanırım. O kadar farklı ve değişik bir insan ki, kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencilin tekidir. Babasının kendisini öldürmesini bile umursamamış, hatta üzülmemiştir. Onu geçtim kendi çocukları için dahi üzülmemiştir. Çok kötü biri olduğu kesin. Okuyunca sizde bende hak vereceksiniz.
Olaylar sonunda katil kendimce tahmin ettiğim, fakat mantık yürütemediğim ve saçma nedenden dolayı öldürmüştür küçük kızı. Bu da ayrıca sinir bozucu bir durum. Kitabı okuduğunuzda katil kim bakalım bulacak mısınız?
Erika ise kızı olmuştur ve lohusa sendromundadır. Onun üzerine durması da gayet güzel oldu. Sonuçta bunu önemsemeyen birçok insan var. Bu sayede Patrik bazı gerçekleri fark etti ve uzun zaman önce etmesi gereken evlilik teklifini sonunda Erika'ya etmiştir. Erika'nın kız kardeşi tekrar eski kocasına dönmüştür. Fakat umduğu gibi gitmez yine hiç bir şey ve her şey eskisi hatta daha kötü gitmeye başlar. Romanın sonunda bir telefon geliyor ve kardeşinin eşini öldürdüğünü söylüyor. Gerçek mi değil mi serinin devamında anlayacağız.
Kitap böylelikle son buluyor. Oldukça karışık olayların bir arada olduğu ve birçok ayrıntı mevcut. Hikâyeler gayet iyiydi. Tabi kızdığım noktalar da oldu. Ama buda gerçekte olan şeyler ne yazık ki. Bu tür insanlar her zaman vardır. Keşke bitseler ve bir daha üremeseler.
Polisiye seviyorsanız önerebileceğim bir kitap. Sürükleyici ve güzel. Geçmiş ve şimdiki zamanın birlikte işlenmesi hoşuma gidiyor. Okursanız şimdiden iyi okumalar dilerim. Sevgiyle kalın. 😊💚🌸
Kitaptan birkaç alıntı
Hiç bir şey söylememek de yalan söylemekle aynı şey değil miydi?
Dostluklar kriz zamanlarında sınanırdı.
Hemen her şeyini kaybetmişti ve kaybedecek şeyi olmayan biri kadar tehlikeli bir şey yoktur.
Ölüm de tıpkı hayat gibi varoluşun haliydi. Neden biri ötekinden daha iyi olsun ki?
Asla ilk cümleden öteye geçememişti. Sanki aklı kepenkleri kapatıyordu.
Hiçbir şey kusursuz değildir, bilirsin.
Akıttığı acı gözyaşlarında, üstesinden gelebileceğinden çok fazla hayal kırıklığı vardı.
Aslında yanlış grupta olmasına yol açan yalnızca toplumsal önyargılardı. O yalnızca... Farklıydı. Düşünme süreçleri farklı yönlerde hareket ediyordu. Bunlar daha kötü değil, yalnızca farklı yönlerdi.
Bir kadının kilosu hakkında tartışmaya girmek duygusal bir mayın tarlasına dalmak demekti.
bu romanını çok sevmiştim yazarın :)
YanıtlaSilBende sevdim iyi oluyor arada bu tarz. 😊
SilSeriyi bilmiyordum, bayağı detaylıymış. Merak uyandırıcı. :)
YanıtlaSilSerisi iyi. Her biri ayrı bir konu ve güzel. Tavsiye ederim. 😊
Sil