18 Mart Çanakkale Zaferi
Milli birlik ve beraberliğimizin 108. yıl dönümü. Unutulmaz bir tarih. Anlatılacak çok hikayesi var. Özellikle herkesin bildiği üzere Seyit Onbaşı hikayesi var. Seyit Onbaşı Çanakkale Savaşı sırasında kaldırdığı mermi ile biliniyor bir kişidir.
Seyit Onbaşı...
Koca Seyit lakaplı Seyit Onbaşı'nın asıl adı Seyit Ali Çabuk'tur. 1889 yılında Balıkkesir'in Havran ilçesinin Çamlık Köyü'nde dünyaya gelmiştir. Yoksul bir ailenin evladıdır. 1909 yılında Seyit Ali 20 yaşında iken askere alındı. 1912 yılında Balkan Savaşı başladı. Seyit Ali o zaman 3 (üç) yıllık askerdi. 1914'te Birinci Dünya Savaşı'nın başlayınca, Seyit Ali terhis edilmedi. Topçu eri olarak Çanakkale'ye gönderildi. İri yarı ve çok güçlü olan Koca Seyit Ali burada topçu eri olarak görevlendirildi.
Savaş esnasında yapılan atışlar sebebiyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı. Bunun üzerine ne yapması gerektiğini düşünen Seyit Ali, önce denize doğru bakınıyor. Düşman gemilerinin karaya iyice sokulduğunu görüyor. Seyit Ali önce gemilere, sonra topa ve en son da yerde duran mermiye bakıyor. Kendi deyimiyle mermi ona beni al diyordu. Koca Seyit Ali, 276 (iki yüz yetmiş altı) kiloluk mermiyi sırtına alıp ve sendeleryerek topa doğru yürüdü. Merdiven basamaklarına ayağını attı, çok güç durumda mermiyi namluya sürdü. Sonra namluyu geri doğru çevirip mesafeyi bildiği gibi ayarlayayıp, bir besmele çektikten sonra topu ateşledi Seyit Ali.
İlk mermi uzun düştü. Bir tane daha alıp sırtladı Seyit Ali ve namluya sürdü. Bu defa ki de kısa kaldı. Fakat 3. (üçüncü) mermi en öndeki geminin kıç tarafında ve su kısmında patladı. Düşman gemisinden yoğun, kara bir duman yükseldi. Koca Seyit Ali'nin tek başına sırtında taşıyıp topuna yerleştirdiği mermiyle vurduğu savaş gemisi Ocean'dı. Bu bir İngiliz gemisidir. Seyit Ali sayesinde bu İngiliz gemisi Boğaz'ın suların altına ve tarihin derinliklerine gömüldü.
Cevat Paşa, Seyit Ali'ye ''Evladım, büyük bir iş başardın. Bir mükâfat olarak ne istersin benden'' diye sorar. Seyit Ali'nin cevabı Cevat Paşa'yı şaşırttığı gibi gururlandırıyor. Seyit Ali; ''Kumandanım, hiç bir talebim isteğim yoktur. Lâkin ben pehlivan yapılı olduğumdan dolayı günde bir somun ekmek yetmiyor. Düşman karşısında daha güçlü olmam için emretseniz de bana 2 (iki) somun ekmek verseler.'' diye söylüyor. Bu isteğe tebessüm ederek bakan Cevat Paşa, onu onbaşılıkla mükâfatlandırır. Burada Koca Seyit Ali'nin bu hali, kalbinin samimiyet ve saflığını ne güzel ifade etmektedir.
Peki daha sonra Seyit Onbaşı'na ne oldu? Pek çok isimsiz kahramanlar gibi oda vatani görevi bittikten sonra köyüne döndü. Bir müddet geçimini sürdürmek için odun kesip sattı. Daha sonra Havran'da bir zeytin fabrikasında hammallığa başladı. Bu sırada üşütüp vereme yakalandı. Adı tarihe geçen Seyit Onbaşı, 1 Aralık 1939 tarihinde, 50 (elli) yaşında veremden kurtulamayarak hayata gözlerini yumdu. Günümüzde mezarı kendi köyünde yer almaktadır.
Hikayesini her okuduğumda etkilenirim. Onun varlığı sayesinde büyük zaferi kazanmış olmanın gururu ile ona ne kadar teşekkür etsek az sanırım. İyi ki Seyit Onbaşı, iyi ki sen ve sen gibi kahramanlar var. Saygıyla anıyoruz sizleri.
Bir başka dikkatimi çeken hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Bir Testi Su...
Çanakkale gazilerinden merhum Lâkidli Ahmed Ağa'nın bizzat şahit olduğu bu hâdise de, o sıkıntılı günlerde ilahi yardımın olduğunun bir diğer örneğidir.
Cehennem gibi bir ateş altında olan askerlerin damarlarını kurutacak derecede bir susuzluk sorunu yaşanıyordu. Tam o esnada nur yüzlü bir zât, elinde bir testi su ile karşılarında duruyor. Askerlerin arasında dolanıp her askere buz gibi sudan su dağıtıyor. Bütün askerlere suyu vermesine rağmen testsindeki su bitmiyor. Lâkidli Ahmed Ağa'da bu nur yüzlü zâttan su almıştı. Hatta o zât Ahmed Ağa'ya; ''Evladım, yaralanırsan, matarana aldığın sudan döküver.'' diye tembihlemiş. Savaş esnasında bir iki defa yaralanan Ahmed Ağa, yaralarına bu sudan döktü ve kısa zamanda iyileştiğini gördü. Su şifa gibiydi.
Daha sonra o zatın adının Kaşıkçı Dede olduğunu söyleyen bu nur yüzlü adam, Kilitbahir'de defnedilmiş, yıllar önce ölmüş bir ALLAH dostu imiş.
Bu hâdise de gösteriyor ki, ALLAH'ın izniyle ve yardımları ile biz Çanakkale Savaşı'ndan zaferle ayrılıyoruz.
Bu hikayeden de anlıyoruz ki ALLAH bizim atalarımıza yardım eli uzatmış. Birde ne kadar saf ve masum hikayeler olduğunu görüyoruz. Kalplerinin temizliği ile karşılaştıkları muamele eşit diye düşünüyorum. Tabi çok kayıp verdik. Çok sayıda şehitlerimiz, gazilerimiz oldu. Biz onlar sayesinde bu vatana toprağa sahibiz. Bu yüzden Çanakkale zaferimiz o an savaşan askerlerimiz gibi, canla başla savaşan bir millet olarak da karşımıza çıkıyor. Çocuğundan büyüğüne herkesin bu zaferde bir paydası vardır.
Çanakkale bu yüzden bir savaş destanı olması dışında, manevi anlamda da bir destan yazmıştır. Bugün Anadolu'da her evde muhakkak bir Çanakkale şehidi vardır. Her aile bir Çanakkale yetimi ve bir Çanakkale gazisidir. Bu nesilden nesille aktarılan bir döngüdür. Ne güzel bir döngüdür bu.
Şimdi bu hikayelerden sonra Çanakkale Türküsü' nün sözlerine bir daha kulak verelim. Sözlerin içerdiği anlamı daha iyi fark ediyor insan o zaman.
Conocía sobre la batalla pero no todos los hechos. Te mando un beso.
YanıtlaSilSí, estos son hechos históricos. Espero que no vuelva a haber guerra. Yo también te envié un beso. 😊
Silkaşıkçı dede ne hoşmuş :) çanakkaledeki anıtlar çok etkileyici. geçen sene deyince sen blogunu dolaştıım, o yazını bulamadım ama diğer yazılarına baktıım :)
YanıtlaSilEvet benimde etkilendiğim bir şey. Dolaş bakalım dünden bugüne fark vardır. 🥳 Hangi yazımı bulamadın.? 😊
Silbu yazının ilk satırında demişsin yaa :)
SilBu yazıyı arıyor muhtemelen Deeptone ama siz bu yazıyı zaten tarihini değiştirerek yayımlamışsınız, onu fark edememiş. :)
SilYaa Deeptone kıyamam sana bu yazı geçen senenin yazısı. Ondan bulamadın normal. 😊😉
SilAynen öyle Recep Hilmi Tufan. O kısım dikkatinden kaçmış demek ki. 😊
Silhımm pekiii :)
SilZamanım yoktu. Ondan paylaştım bunu. 😊
Sil