Kardeşimin Hikâyesi - Zülfü Livaneli (Kitap)

Kardeşimin Hikayesi, Nisan 2013'te yayımlanmış olan bir Zülfü Livaneli romanıdır. Doğan Kitap yayınevi tarafından basılmıştır. Arka kapağında yer alan "Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir" sloganı adı altında yayımlanmıştır. Kitap, büyük bir başarıya imza atarak 2013 yılının en çok okunan kitabı oldu.

        Kitap başlangıcı İstanbul'un Çatalca ilçesinin bir köyünde geçiyor. Bu köyde bir gün bir cinayet işleniyor. Bu cinayetin kim tarafından işlendiği araştırılması üzerine gelen giden çok olur. Bu konu gazetecilerin de dikkatini çeker. Köye gazeteciler gelir ve olayı araştırmak için ev ev dolaşırlar. Bu evlerden birinde tek başına oturan emekli inşaat mühendisi Ahmet Arslan'ı da gazeteciler rahat bırakmamıştır. Ahmet Arslan'ın bir de bir köpeği vardır.
        Gazeteciler köyde yaşayan ve tanınan biri olan Arzu Kahraman'ın cinayetiyle ilgili araştırma yapmak ve katilin kim olduğunu bulmak isterler. Ahmet Arslan cinayetten bir gece önce verilen davette Arzu Kahraman ile birlikte bulunduğu için oklar ona doğru çevrilmiştir. Son anlarına şahit olduğu için daha çok soru sorulmasına sebep olmuştur. Daha sonra genç ve güzel bir gazeteci Ahmet Arslan'ın evine gelir ve öldürülen Arzu Kahraman hakkında soru sormak istediğini söylemiştir. Başta kabul etmeyen Ahmet Arslan daha sonra kabul edip gazeteci kızı evine almıştır. Eve giren gazeteci mutludur. Herkesten önce her şeyi öğreneceği için sevinir. Tabi olaylar umduğu gibi ilerlemez. Ahmet Arslan cinayetten çok kendi kardeşinin hikâyesine odaklar genç gazeteciyi. Anlatmaya başlar ve anlatılan hikâye genç gazetecinin dikkatini oldukça çeker ve devamını merak eder. Ama bunun içinde çok zamanı yoktur. Köyde kalması gerekiyor. Hikâyenin devamı uğruna köyde kalmayı tercih eder.
        Ahmet Arslan küçük yaşta çocuk iken yaşanılan bir araba kazası nedeniyle anne ve babasını kaybeder. Onunla birlikte kurtulan kardeşi Mehmet Arslan'da vardır. İki küçük çocuk dedeleri ile birlikte yaşamışlar. Ahmet Arslan küçükken geçirdiği bir kazadan dolayısıyla bazı dokularını da kaybetmiştir. Hiç kimse ile temas kurması mümkün değildir. Büyüyüp inşaat mühendisi olduğunu ve kardeşi ile birlikte Rusya'ya çalışmaya gittiklerini anlatır. 
        Rusya'da yaşadıkları zaman içinde Mehmet orada bir kış arkadaş edinir ve bu kıza âşık olur. Rus olan genç kızın adı Olga'dır. Âşık olmasına âşık ama birlikte konuşmaları mümkün değildir. Çünkü kız Türkçe bilmez Mehmet'te Rusça bilmez. Arkadaşı olan Ludmilla aralarında çevirmenlik yapar. Ne konuşurlar ise bu arkadaşı da bilir. Olga genç ve güzel bir kızdır. İlerleyen zaman ile birlikte arkadaşı Ludmilla Olga'ya âşık olur ve Mehmet Arslan'dan kurtulması gerektiğini düşünür. Bu sayede Olga ona kalacaktır. Bu yüzden Mehmet Arslan'ın Rusya'da kaçak yaşadığına dair ihbar eder. Bu olayın üzerine Mehmet Arslan tutuklanıp bir hücreye alınır. Hücrede kaldığı sürede yanına bir adam gelir ve Mehmet'in yaşadıkları ve halini gördükten sonra çok üzülür. Onu hapishaneden kurtarmak için elinden geleni yapar. Tabi bu sayede suçsuz olduğu anlaşılır ve Mehmet Arslan serbest bırakılıyor.
        Arzu Kahraman cinayetini araştırmak için gelen genç gazeteci Ahmet'in anlattığı kardeşinin hikâyesi daha çok dikkatini çeker ve cinayeti unutmuştur. Cinayet suçlusu olarak bebek bakıcısı olan Svetlana yakalanır ve tutuklanır. Fakat ardından Ahmet Arslan'ın köpeği Kerberos Arzu Kahraman'ın kolyesini bahçede bulur. Bu sayede Ahmet Arslan asıl katilin kim olduğunu anlar.  
        Ahmet Arslan dokunma sorunu olduğu için kendisi için özel bir sarılma sandalyesi yapmıştır. Arada sandalyesine oturup sarıyor kendine ve mutlu oluyor. Tabi olaylar böyle ilerler iken artık dayanamadığı için asıl hikâyeyi ve de katilin kim olduğunu yazan bir mektup ile birlikte notlarını genç gazeteciye bırakır. Sonra sarılma sandalyesine geçer ve en yüksek dereceye alır. Bu onun ölmesine neden olacağını bilerek yapar. Sabah evine yardıma gelen kadın onu ölmüş vaziyette bulur. Sonra gazeteci genç kız gelir ve ona bırakılan emanetleri alır. 
        Ahmet Arslan'ın ölümü genç gazeteci kızı çok etkiler ve geride bıraktığı notları okumaya başlar. Kardeşimin hikâyesi olarak anlattığı hikâyenin asıl kahramanının Ahmet Arslan olduğunu öğrenince çok şaşırır. Aynı zamanda daha da üzülür yaşadıkları karşısında onun bu kadar yalnız olması onu etkiler. Daha sonra cinayetin kimi işlediğine dair de gerçeği anlatan mektubu okur. Mektupta katilin yardım için evine gelen kadının oğlu olduğunu söylemiş. Bu sayede katil yakalanmış ve gerçek ortaya çıkmıştır. Ahmet Arslan'da ebedi yolcuğuna çıkmıştır. Tabi gazeteci genç kız bu hikâyeyi gazetede paylaşmaya karar verir.
        Kitap böylelikle son bulur. Oldukça etkilendiğim ve beğendiğim bir kitap idi. Konu bakımından farklı olması ve aşkın insan üzerindeki etkisini ve yaşamın bazen ne kadar zor olduğunu anlatan bir kitap. Muhakkak okunup detaylarının bilinmesi gerekir. Hikâyenin tam kısmını bilmek için kitabı okumanızı tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim. Sevgiyle kalın. 😊💙🌸

        Kitaptan birkaç alıntı

        Ama inan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür.

        Çünkü benim niyetim de kalan ömrümü okuyarak, yazarak geçirmekti.

        Birine aşık olmak, gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir.

        Ne bir kişiyi tanıyorum ne de beni tanıyan biri var. Sorulardan, arkadaşlıklardan, toplumdan uzak, kendi içine dönen hayat. Bütün istediğim bu.

        Bilen insan bilmiyormuş gibi yaşayamaz! ‏‏‏‏‏‏‏‏

        "Peki sizin ayrıcalığınız ne?" "Çok basit. Okumak sadece okumak. Okuyan insan, dünyanın aklına yaslar sırtını."

        Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez.

        Evet, insan her şeyi unutarak yaşayabilirdi ama her şeyi hatırlayarak yaşayamazdı.

        İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak göremediğimiz, onun varoluşuna çeşitli yüce anlamlar yüklediğimiz için, gövdede akan kanın, can denilen şeyi çekip almasını, dolayısıyla o kişinin "ölmüş "olmasını bir türlü kavrayamadığımızı düşünüyorum. Hayvanlar ölümü anlıyor ama insanlar anlamıyor. Can denen şey her türlü yaralanmaya, berelenmeye açık haldeki insan bedeninden bir saniyede çıkıp gidiveriyor ve insanlar bunun sonucunda aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar. "Tanrım, daha bir iki saat önce nasıl da canlıydı, nasıl da kahkahalar atıyordu, şimdi nasıl yok olabilir. "Diye tekrarlayıp duruyorlar insanın algılama gücünü zorlayan bir durum bu. Hayatımıza, varoluşumuza yüklediğimiz hiçbir kavramla bağdaşmıyor. Sahiden her şey saçma mı, hayatın hiç bir anlamı yok mu? Bence öyle! Yok, hiçbir şey yok. İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221