Ay Işığı Sokağı - Stefan Zweig (Kitap)

Fransa’nın bir liman kentinin denizci mahallesinde gezinirken duyduğu arya söyleyen sesi izleyerek tanımadığı insanların marazi hayatlarına dalan bir gezgin; patronuna kölece bağlılığı yüzünden korkunç bir eyleme sürüklenen karanlık, itici ve yabani bir hizmetçi; 1810 yılında İspanya’daki savaşta yaralanan, düşman bir ülkede amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişen bir Fransız albay; 1918 yılının bir yaz gecesi Leman gölünde bulunup kurtarılan, ancak sonra yüreğini kavuran yurt özlemine yenik düşen bir Rus savaş esiri; yaşıtları üniversiteye giderken hâlâ liseye devam eden avare bir gencin öğretmeninin otoritesine isyan ettikten sonra ödediği ağır bedel.

        Kitapta Fransa’nın limanına gelen gemide yolculuk yapan genç bir adamın, buradan Almanya trenine gitmesi gerekirken, geminin denizde yolculuk yaptığı sırada çıkan fırtına sonucu geç bir vakitte limana gelmiştir. Bu yüzden de genç adam Almanya’ya gidecek treni kaçırmıştır. O gece orada kalması gerekiyor. Kitapta genç adamın başından geçen bir gecesini anlatmaktadır. 

        Bir otele yerleşir ve o gece ne yaparım diye düşünmeye başlar. Otelde kalıp yolcular ile birlikte muhabbet edebilir ya da gece dışarı sokaklardaki eğlencelere katılabilir. O sokakları tercih ediyor. Gece sokaklarda gezerken her sokağın farklı bir görüntüsü ve sesi var gibi geliyor ona. Eğlencenin eksik olmadığı sokaklarda her köşe başında farklı dünyalar açılıyor gibi. İnsanlar buraya gelip eğleniyorlar. Çoğu gemici gecesini burada geçirip tekrar hayatına devam ediyor. 

        Yolda ilerlerken uzakta bir kadının kötü bir Almanca ile şarkı söylediğini anımsar. Bu onu meraklandırır. Bu sesin sahibini görmeyi çok ister. Sesi takip etmeye başlar ve sonunda sesin geldiği yeri bulur. Orada iken bir adam ile karşılaşır. Sonra o mekanın kapısını açıp içeri girer. Girdikten sonra orada üç kadın ile karşılaşır. Bardan kendisine içki aldıktan sonra bir masaya oturur. O oturduktan sonra yanına içkisini alıp gelen bir kadın olur. O üç kadından biri olan ve şarkı söyleyen kadındır. Karşısına oturup içmeye başlar. Genç adama yakınlaşmaya ve onu etkilemeye çalışır. 

        Daha ortamı ve kadınları çözemeden bir adamın içeri girsin diye söylenmeler başlar. İçeri giren adam dışarda iken karşılaştığı adam olduğunu görür. Oda karşılarındaki bir masaya geçip oturur. Adamın görüntüsü ve durumu içler acısıdır. Genç adam bu adamı gördüğünde üzülür. Ona yapılan dalgalar ve şakalar hiç hoşuna gitmez ama sesini de çıkarmaz. Adam oturduktan sonra genç adamın yanında duran kadına bakmaya başlar. Tabi bu kadının hiç hoşuna gitmemiştir. Aksine ona tepki vermesini ve genç adama daha yakın davranmasını sağlamıştır. Bu yetmez gibi birde o zavallı adama hakaret ve küçük düşürücü sözler söylemeye başlar. Olayı anlamaya çalışan genç adam kadından tiksinir. Yaptığı bu davranışlar hiç hoşuna gitmez ve kendisinden uzak durması için de bir puro çıkarır ve yakmak ister. Purosunu yakan kişi o zavallı adam olur. Derken kadın o zavallıya cimri olduğunu ve parasına kıyamadığını söyler. Zavallı adam bundan çok etkilenir ve parasının olduğu keseyi yanında oturan genç kadının kucağına atıp hızlıca çıkar. Bu durum genç adamı daha da rahatsız eder ve orada daha fazla duramayacağını anlar. Oda kadına parayı verip hemen orayı terk eder. 

        Dışarı çıktığında biraz olsun rahatlamıştır. Oteline dönmek üzere yola çıkar. Yolda ilerlerken birisinin onu takip ettiğini görür. Arkasını dönüp baktığında bu kişinin o zavallı adam olduğunu görür. Adam yaklaşarak onu isterse otele kadar götüreceğini söyler. Belki kaybolmuş bulamaz diye. Genç adam kabul eder. Beraber yolda yürürken zavallı adamın bir şey söylemek için kıvrandığını görür ama herhangi bir tepki vermez. Zavallı adam biraz zorlanır. Bir kaç defa söze başlasa da devamını getiremez. Genç adam kendisinden biraz daha yaşlı olduğunu gördüğü bu adama acısa da bir şey diyemez. Daha fazla dayanamayan zavallı adam konuşmaya başlar. Başından geçen hayat hikayesini anlatmaya çalışır. 

        Barda yanında oturan kadının üç, dört yıl evvel kendi karısı olduğunu söyler. O bunu söylerken genç adam çok şaşırır ve bir anda ona bakar. Adam devam eder. Kendisinin önceden daha zengin ve varlıklı olduğunu, para konusunda sıkıntısı olmadığını dile getirir. Evlenmeden önce karısının durumunun kötü olduğunu ve çok yoksul bir aileden geldiğini söyler. Onunla evlendikten sonra rahata erdiğini ve paraya kavuştuğunu anlatır. Adam karısının ona minnet etmesinden aşırı derecede mutlu olduğunu ve para için ona yalvarması onun hoşuna gittiğini söyler. Bir şeye ihtiyaç duyduğunda ona yalvarmadıkça almaz imiş. Bu böyle bir zaman sürmüş. Fakat bir gün karısı annesi için para istemiş. Ama adam az miktar olmasına rağmen karısının biraz daha yalvarması için yok demiş. Parası hazır olmasına rağmen bir kez daha yalvarmadıkça vermeyi düşünmüyormuş. Tabi bu kez düşündüğü gibi olmamış ve kadın daha fazla dayanamayıp bir mektup yazıp evi terk etmiş. 

        Bu terk edilme adam üzerinde olumsuz etki yapmış ve hemen karısını aramaya başlamış. Daha sonra bulmuş ama kadın ondan tekrar kaçmış. Derken kadını bir şekilde ikna edip tekrar görüşmüşler. Akşam yemeği yemişler ama garsona ödeme yaparken para konusunda yaptığı konuşmadan dolayı kadın tekrar ondan ayrılmış. Onun çok cimri olmasından dolayı yine kaybetmiştir. Adamın niyeti bu olmasa da kendini ifade edememiştir. Aradan uzun zaman geçmiş ve kadını yine burada bulduğunu her akşam onu görmeye gittiğini söylemiş. Tabi her akşam onun hakaretlerine ve sözlerine de maruz kaldığını söylemiş. Ama bu konuda kadının değil de kendisinin suçlu olduğunu söyler. Ben bu kadar kötü olmasa idim ona karşı o beni bırakmazdı der. Birde onu çok sevdiğini onsuz yaşayamadığını dile getirir. Bu yüzden genç adamdan kendisi için kadın ile konuşmasını ve onu ikna etmesini ister. Yoksa artık daha fazla dayanamadığını ve onu öldüreceğini söyler. Yanında taşıdığı bıçağı genç adama gösterir. Genç adam şaşkına uğrar ne yapacağını bilemez. Otelin önüne gelirler ve genç adam hızla adamdan ayrılır. 

        Otele girdikten sonra odasına geçer ve hemen uyur. Sabah uyandığında gece olanların rüya mı gerçek mi diye düşünmeye başlar. Sonrasında gitmenin sakınca olduğunu düşünüp gitmez. Hem istese de o yeri hatırlamaz. Hangi sokak diye düşünür ama bulamaz. Akşam saatlerinde çıkacağı yolculuk için hazırlanır. Trene doğru giderken kadının kaldığı sokağı hatırlar. Oraya gider fakat uzaktan adamın elinde parlak bir nesne görür. Bu bıçaktır. Cesaret edip ilerlemez ve oradan hızlıca ayrılıp trenine gider. 

        Öykü burada bitiyor. Düşününce yarım kalmış hikâye. Tabi devamı olumsuz olma ihtimali daha fazla. Birde konuda dikkatimi çeken elinde iken verilmeyen değerin, kaybettikten sonra ne yapılır ise etkisiz olması oldu. Adam evli iken karısına değer verip para konusunda bu kadar kötü olmasa idi belki böyle olmaz idi. Düşününce kıyamadığı parasını sonunda karısını ikna uğruna harcayıp bitiriyor ama bir önemi kalmıyor. Her zaman dediğim bir şey vardır; ''Değer vaktinde güzeldir.'' gerisi maalesef pek önemli olmuyor. O yüzden değeri hak edene zamanında verin kaybettikten sonra değil. 😉💖🍁

        Kitaptan birkaç alıntı

        Hepsi onu çaresizce sevdiğimdendi.

        Bu suskunluk, bütünüyle içten gelen tiz bir çığlıktı.

        Her pencerenin ardında bir alınyazısının  beklediğini, her kapının bir yaşantıya açıldığını hissettim.

        Ne şehri hissediyordum, ne de sokağı, ne sokağın adını, ne de kendi adımı, sadece burada yabancı olduğumu hissediyordum.

        Buranın insanları beni anlamıyor, ben de onları anlamıyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221