Bir İdam Mahkûmunun Son Günü - Victor Hugo (Kitap)

Bir İdam Mahkumunun Son Günü ise “Bir kitap okudum ve hayatım değişti.” cümlesi, tüm mecazlardan sıyrılıp gerçek bir anlama bürünüyor. Ölümsüz yazar Victor Hugo’nun 1829 yılında kaleme aldığı roman, yazarın Paris’teki ünlü Greve Meydanı’nda gerçekleştirilen bir idama tanıklık etmesinden ilham alıyor.  Bir İdam Mahkumunun Son Günü, 19’uncu yüzyıl Fransa’sını gerçekçi bir biçimde yansıtması bakımından tarihi ve toplumsal bir kaynak olarak değerlendiriliyor. Yazarın henüz 27 yaşındayken takma bir adla yayımladığı eser, döneminin siyasi ve sosyolojik yapısına bir eleştiri niteliği taşıyor.

        Kitap isminden dolayı oldukça dikkat çekici. Kitabın adını okurken, insan içinde yazılan şeyleri merak ediyor. Bende böyle etkilemişti. Konusunu oldukça merak etmiştim. İçeriğini okudukça da iyi ki okudum dedim. Oldukça güzel yazılmış ve derin ruhsal analizler mevcut. Yazarın bunu size olduğu gibi hissettirmesi ayrıca güzel. Tabi etkisinin verdiği dehşette bir başka oluyor. Düşününce gerçekten sizde kötü oluyorsunuz. Şimdi kitabımıza gelelim. 
        Kitabın başkahramanı olan kişi bir insanın ölümüne neden olduğundan dolayı mahkemeye çıkar. Mahkeme öncesi cinayetin bir kaza olduğunu düşündüğünden kendisinin idam cezası değil de kürek cezası alacağını düşünmektedir. Tabi bu umduğu gibi olmaz. Mahkeme kürek cezası yerine idam cezası verir. Verilen bu karara avukatı itiraz etmek isterken kahramanımız buna izin vermez. Çünkü cezasını kabul etmiştir. Cezayı aldıktan sonra altı hafta boyunca bu cezayı beklemektedir. Daha doğrusu altı hafta boyunca ölümü bekliyor desek daha doğru olur. İlk zamanlarda içinde bir umut filizlenir ve kurtulurum diye düşünse de, ilerleyen zaman ile birlikte bu umut filizi de yok olur ve öleceğini kabullenir. Bu durum onun için oldukça zor olmaya başlar.
        İnfaz edileceği gün yaklaşırken sürekli geçmişini ve geride bırakacağı ailesini düşünmektedir. Annesi gelir aklına ve onun yaşlı olmasından yakında oda ölür diye düşünür. Sonra eşini düşünür ve eşinin hastalığından benden sonra oda çok dayanamaz ve ölür diye düşünür. En son olarak ise üç yaşındaki küçük kızı gelir aklına ve boğazı düğümlenir. Bir an nefes alamaz olur. Babasız kalan küçük çocuğuna kim bakar, korur diye düşünmeye başlar. Küçük kızını kime emanet edebilir. İçi kan ağlar. Sonra da küçük kızından özür dilemeye başlar.
        Bekleme süresi gittikçe azalır. Onu normal koğuştan alıp idam cezası verilen mahkûmların bekledikleri hücreye koyarlar. Burada kendinden önce idam cezası alıp kalan mahkûmların duvarlara yazdıkları yazıları görür. Bunları okudukça ölümden daha da etkilenir. Yaşarken ölmenin verdiği duyguyu hisseder. Her birinin arkasından bıraktığı kişiler hakkında yazıları mevcuttur. Kimisi sevdiği kızı bıraktığı için üzgün, bir başkası hasta ve yatağa mahkûm olan anne ve babasını bıraktığı için pişman, bir diğeri ise onun gibi küçük yaşta olan çocuklarını yalnız bıraktığı için pişmandır. O bu yazıları okudukça daha kötü olur ve onların hissettiği duyguların aynısını hissetmeye başlar. 
        Kahramanımız artık ölüm korkusunu tüm vücudunda hissetmektedir. Nefes almak bile ona zor gelmeye başlar. Yapabileceği bir şeyi yoktur. Bunları düşünürken arkadan kürek çekme cezası alan mahkûmların seslerini duyar. Onların cezalarını çekmeleri için bir başka yere nakledilmiştir. Bunları duyduğunda mahkeme de cezayı kabul etmek yerine itiraz edip keşke kürek cezası alsa idim diye söyler. Ama bunun için artık çok geçtir. Ölümü bekledikçe, ruhunda birçok değişiklik meydana gelir. Hayata ve insanlığa karşı tüm hisleri değişir. 
        Zaman dolmuş ve infaz edileceği gün gelmiştir. İnfaz edilmeden önce çok sevdiği küçük kızı dadısı ile birlikte onu görmeye gelmiştir. Küçük kız çocuğu babasını tanıyamamış ve baban nerede diye sorulduğunda, küçük kız çocuğu; ''Benim babam öldü.'' demiştir. Adam küçük kızından bu sözleri duyunca, ölmeden önce toprağa konulduğunu ve unutulmaya başlandığını anladı. Bu çok acı vericiydi. Ölmüş olmaktan daha kötüydü. Küçük kız çocuğunu getiren dadının eline adamın ölüm kâğıdı verilir.
        Adam hücrede beklerken sesler duyar. İnfazın gerçekleşeceği meydanda merakla bekleyen bir sürü insan vardır. Bu insanların gelme nedenleri idam mahkûmunu kurtarmak mıdır, yoksa bu anı izlemek midir? Adam bu duruma çok içerler. Ama elinden bir şey gelmez. Daha sonra memurlar adamın kaldığı hücreye gelirler ve adamı hazırlayın derler. 
        Kitap böyle bitiyor. Sonunda idam edilip edilmediği söylenmiyor. Ama yaşadığı o duygu ve düşünceler inanın sizi derinden etkiliyor. Birebir yaşıyor muşsun gibi hissediyor insan. O anda yaşadıkları ve hissetleri ne kadar kötü. Elinden bir şey gelmemesi ve ölümünün bir başkasının elinde olması acı verici. Hak edip etmeme kısmına yorum yapamıyorum çünkü kitapta da bu konuda detay yoktur. Bazı kısımlar gizli bırakılmış. Zaten kitabın vermek istediği mesaj o anda yaşadığı duygulardır. Bu da gayet net bir şekilde yazılmış. Çok severek ve beğenerek okuduğum bir kitaptı. Tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim. 😊💗🍀
        
      Kitaptan birkaç alıntı

        İtiraf edeyim, hâlâ umutluydum... Şimdi Tanrı'ya şükür, hiç umudum kalmadı.

        İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.

        Peki, tamam öyleyse! Ölüm karşısında yürekli davranıp o korkunç düşünceyi ellerimizin arasına alalım ve izleyelim. Ona amacının ne olduğunu, bizden ne istediğini sorup her yönüyle inceleyelim, bilmeceyi heceleyelim ve mezara uzaktan bakalım.

        Bir kadın bazen vicdan demektir.

        Suçlu, yüreğiniz temiz mi?

        Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?

        Geleneklerin yozlaşmasını sanatın çöküşü izler.

        Tanrım! Kaçmanın bir yolu yok mu? Kaçmam gerek! Hem de hemen! Kapılardan, pencerelerden, tavanın tahtası­nın arasından! Kollarım bacaklarım kirişlerin arasında par­çalansa bile bunu yapmam gerek!

        Ne yazık! Ölüm ruhumuzu ne hale getirecek? Onu nasıl şekillendirecek? Ondan ne alıp verecek? Onu nereye yerleştirecek? Bazen dünyaya bakıp ağlaması için etten gözler bahşedecek mi?

        İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.

        Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!

        Hiçbir şey umurumda değil. Yüreğimdeki son tel de koptu.

        Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?

        ''Delilik insanı yaşatır," derler; fakat en azından akıl acı çekmez; tıpkı bir ölü gibi uykuya dalar.

        İnsan keyfi istedi diye kötü olamaz.

        Hissettiklerimi anlatacak söz bulamıyorum...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgililer Günü

Kadıköy Boğa Heykeli

Buz Prenses - Camilla Läckberg (Kitap)

Ağaç Ev Sohbetleri 223

Ömür Dediğimiz Nedir?

Yazı Yazmak!

Ağaç Ev Sohbetleri 221